BALKAN ÜLKELERİ GEZİ GÜNLÜĞÜ
MAKEDONYA
Saat 14.15 gibi Makedonya sınırına geliyoruz. Sezer Bey yine pasaportları topluyor. Saat 15.45 gibi Makedonya’ya giriyoruz. Rehberimiz Makedon”ya hakkında bilgi veriyor. Nüfusunun 2.100.000 olduğunu, nüfusun üçte birinin (1/3) Müslüman olduğunu söylüyor. Önce Manastır'a gidiyoruz.
Manastır: 110.000 civarında nüfusu olan bir şehir. Biz cumhuriyet çocukları onu daha çok Atatürk’ün okuduğu Askerî İdadi ile tanıyoruz. Manastır’da otobüsümüzü Atatürk’ün okuduğu Askeri İdadî’ nin yakınlarındaki otoparka durduruyoruz. Orada Askeri İdadi’nin önünden geçip, Manastır’ın Şirok (geniş) sokağına giriyoruz. Sokakta giderken bir evin önünde duruyoruz. Balkonlu bir ev. Rehberimiz Bu evin, Atatürk’ün Askeri İdadi’de okurken aşık olduğu Eleni Karinte ‘nin evi olduğunu söylüyor. Rivayete göre Mustafa Kemal, Manastır askeri lisesinde okurken, genellikle Şirok Sokak’ta geziniyormuş. Bir gün Zengin tüccar Eftim Karinte’nin evinin balkonunda güzel Eleni’yi görmüş, ona aşık olmuş. Eleni de ona kayıtsız kalmamış, balkondan gizlice, Atatürk’e bakışlar atıyormuş. Böylece Atatürk her gün evin önünden geçiyormuş, Eleni ise onu balkonda bekliyormuş. Aralarında güçlü ama yasak aşk doğmuş. Atatürk Müslüman , Elini ise Hıristiyan olduğu için önce Atatürk’ün annesi sonra da kızın babası buna karşı çıkmış. Elini’nin babası, görüşmelerine izin vermiyormuş. Elini’yi babası eve kapatmış, Onu başka bir adamla evlendirmek istemiş. Eleni Atatürk’e olan aşkını ve babasının yaptıklarını bir mektupla anlatmış. Ölünceye kadar da Atatürk’ü beklemiş.
Saat 14.15 gibi Makedonya sınırına geliyoruz. Sezer Bey yine pasaportları topluyor. Saat 15.45 gibi Makedonya’ya giriyoruz. Rehberimiz Makedon”ya hakkında bilgi veriyor. Nüfusunun 2.100.000 olduğunu, nüfusun üçte birinin (1/3) Müslüman olduğunu söylüyor. Önce Manastır'a gidiyoruz.
Manastır: 110.000 civarında nüfusu olan bir şehir. Biz cumhuriyet çocukları onu daha çok Atatürk’ün okuduğu Askerî İdadi ile tanıyoruz. Manastır’da otobüsümüzü Atatürk’ün okuduğu Askeri İdadî’ nin yakınlarındaki otoparka durduruyoruz. Orada Askeri İdadi’nin önünden geçip, Manastır’ın Şirok (geniş) sokağına giriyoruz. Sokakta giderken bir evin önünde duruyoruz. Balkonlu bir ev. Rehberimiz Bu evin, Atatürk’ün Askeri İdadi’de okurken aşık olduğu Eleni Karinte ‘nin evi olduğunu söylüyor. Rivayete göre Mustafa Kemal, Manastır askeri lisesinde okurken, genellikle Şirok Sokak’ta geziniyormuş. Bir gün Zengin tüccar Eftim Karinte’nin evinin balkonunda güzel Eleni’yi görmüş, ona aşık olmuş. Eleni de ona kayıtsız kalmamış, balkondan gizlice, Atatürk’e bakışlar atıyormuş. Böylece Atatürk her gün evin önünden geçiyormuş, Eleni ise onu balkonda bekliyormuş. Aralarında güçlü ama yasak aşk doğmuş. Atatürk Müslüman , Elini ise Hıristiyan olduğu için önce Atatürk’ün annesi sonra da kızın babası buna karşı çıkmış. Elini’nin babası, görüşmelerine izin vermiyormuş. Elini’yi babası eve kapatmış, Onu başka bir adamla evlendirmek istemiş. Eleni Atatürk’e olan aşkını ve babasının yaptıklarını bir mektupla anlatmış. Ölünceye kadar da Atatürk’ü beklemiş.
Atatürk’ün Manastır’da Askeri İdadi’de okurken aşık olduğu Eleni Karinte ‘nin evi |
Az ilerde meydana varmadan sol tarafta 2 katlı Türkiye Kültür Ataşeliği’ ni görüyoruz.
Manastır Türkiye Kültür Ataşeliği binası |
Meydana vardığımızda bir saat kulesi görüyoruz , Osmanlılar tarafından 17. Yüzyılda yapılmış. Saat kulesi yaklaşık 30 metre uzunluğunda. Bugün Makedonlar saat kulesinin üstüne bir haç yerleştirmişler.
Makedonya Saat kulesi |
Bir binanın duvarındaki güneş saati dikkatimizi çekiyor.
Makedonya’da güneş saati |
Az ileride Yeni camiye geliyoruz. Cami yeni yapılmamış, 1558 yılında inşa edilmiş. Ancak İshak Çelebi Camiinden sonra yapıldığı için Yeni Cami denilmiş. Cami TİKA tarafından onarıma alınmış.
Makedonya meydanından Yeni Cami minaresi Ve İshak Çelebi Camiinin görünümü |
Caminin içinde bulunduğu parkta bir havuz var. Ama içinde su yok. Bu havuzun; “Manastır’ın ortasında var bir havuz, canım havuz, bu yurdun kızları hepsi de yavuz. Biz çalar oynarız.” türküsüne konu olan havuz olduğunu öğreniyoruz.
Havuz ve İshak Çelebi Camii |
Oradan
öğle namazını kılmak üzere yakındaki İshak Çelebi camiine gidiyoruz. Cami, mektep, medrese, zaviye ve
kütüphaneden oluşan külliyeden günümüze sadece İshak Çelebi Camii ulaşabilmiş.
Cami, şehir merkezinde Dragor Nehri kenarında.
cami M.1506-1507 tarihleri arasında Manastır Kadısı İshak Çelebi
tarafından inşa ettirilmiş. Giriş kapısı üzerinde dört sıra halinde yer alan
kitabe mevcut. Cami
yeni restore edilmiş. Tabii TİKA tarafından. Ama kapalı. Tuvaletleri kapalı,
sadece şadırvanı açık. Ona da şükür deyip önce bayanlar, sonra erkekler
abdestlerimizi alıp, çimlerin üzerine seccadelerimizi yayıyoruz ve öğle
namazlarımızı kılıyoruz. Caminin kıble istikametinde, bahçede bir mezar var.
Ali Bey gidip mezar taşındaki Osmanlıca yazıyı okuyor. Caminin bahçesindeki mezar, Rumeli müşiri
Reşid Paşa’nın mezarıymış.
Cami ve Rumeli müşiri Reşid Paşa’nın mezarı |
Oradan
geldiğimiz yoldan tekrar dönüyoruz. Rehberimiz, caddenin üzerindeki bir
börekçide gönül rahatlığı ile Arnavut böreği yiyebileceğimizi söylüyor. Biz de
oturup Arnavut böreğimizi yiyiyoruz. Arkasından Traliçemizi yiyiyoruz. Üstüne de Türk usulü demlenmiş çayımızı
içiyoruz. Arnavut böreği 1 euro, Traliçe 1 euro, çay 0,5 euro (50 cent). Oradan
Atatürk’ün okuduğu askeri idadiye geliyoruz. Onu da görüp, fotoğrafını
çekiyoruz.
Atatürk’ün okuduğu Manastır’daki Askerî İdadi |
Saat 17.30 da
Resneli Niyazi’nin memleketi olan RESNE’ye gitmek üzere Manastır’dan
ayrılıyoruz. Resneli Niyazi bizde çok bilinen birisi. Şu ifade çok kullanılır:
“Ne şehittir, ne gazi. Hiç yoluna gitti Resne’li Niyazi”
Resne’ye
giderken yol kenarında elma bahçelerini görüyoruz. Rehberimizin söylediğine
göre Kayserili bir girişimci buraya gelmiş. Meyvelerin değerlendirilmediğini
görünce meyve suyu fabrikası kurmuş.Şimdi bölgenin bütün meyvelerini
işliyormuş.
Yol
boyunca rehberimiz Resne’li Niyazi hakkında bilgi veriyor. Osmanlı ordusunda
yüzbaşı rutbesinde başarılı bir asker iken hürriyet sevdasına kapılıp,3 Temmuz
1908 yılında 160 arkadaşıyla birlikte Resne’de dağlara çıkmış. Çıkarken de
karakoldan herkese ikişer tüfek, harcamak için de 550 altın almış. Başkalarının
da katılımıyla sayı bini aşmış.2.
Abdulhamit bastırmak için askerler gönderdiyse de bastıramamış. Sonunda 2. Meşrutiyeti ilan etmek zorunda kalmış.
Sonra İstanbul’a geyiğiyle gelmiş. İttihat ve terakkicilere uyum sağlayamadığı
için tekrar Resne’ye dönmüş. Makedonya’nın
elden çıkması üzerine 1913 Nisanında
Arnavutluk'un Avlonya limanında İstanbul vapurunu beklerken 7-8 kişilik düzmece
bir grubun, düzmece kavgasının ortasında kalan Resneli Niyâzi, kavgayı ayırmak
isterken kim vurduya gitmiş. Bir rivayete göre kendi koruması tarafından öldürülmüş. İşte “
Ne şehittir, ne gazi, hiç yoluna gitti Resne'li Niyazi” bu olay üzerine söylenmiş.
Bu
gün boş konuşmalar için kullanılan
“geyik muhabbeti” sözünün kaynağı
da onun geyiği imiş. Resne’li Niyazi dağlarda iken bir geyik ona alışmış ve
sürekli yanında dolaşmaya başlamış. İstanbul’a geldiğinde geyik de onunla
birlikte gelmiş.Geyik o kadar meşhur olmuş ki, İstanbul’da herkes her yerde
Resne’li Niyazi’nin geyiğinden bahsetmeye başlamış. Bundan dolayı da boş
konuşmalar için geyik muhabbeti denilmeye başlamış…
Resne’ye
girdiğimizde , Resne’li Niyazinin
Fransa’daki Château de Chenonceau
sarayını örnek alarak yaptırdığı saray görünümlü evini görüyoruz.Rehberimiz
onun yapılış hikayesini anlatıyor. Bugün "Dragi Tosiya'' adıyla kültür merkezi olarak kullanılan
sarayı. Paris'ten bir arkadaşının gönderdiği kartpostaldaki saraydan
esinlenerek yaptırmış.
Resne’li Niyazi’nin Sarayının yandan görünüşü |
Oradan Resne meydanındaki Haci Murat camiine gidip ikindi
namazlarımızı kılıyoruz. Bayanları beklerken caminin altındaki çay ocağından
bir Türk çayı içiyoruz. Her gittiğimiz
yerde Müslümanları görmek, cami görmek bizleri çok duygulandırıyor. Kendimizi
Türkiye’de gibi hissediyoruz. Orada arkadaşlar Türkçe bilen bir gençle sohbet
ediyorlar.
Oradan Otelimizin bulunduğu
Stroga’ya gidiyoruz. Hotelimiz
Struga-Dirim Hotel. Ohri gölünün kenarında çok güzel bir hotel (4 yıldız). Resepsiyonda pasaportlarımızı
bırakıp kalacağımız odanın anahtarlarını alıyoruz. Odamız 5. Katta (en üst
kat), 504 nolu oda. Ohrid gölü ayağımızın altında.
Struga |
Struga-Dirim Hotel |
Odamıza yerleşip yemeğe iniyoruz. Arkadaşlar domuz eti
olmadığını, rahatlıkla et çeşitlerinden yiyebileceğimizi söylüyorlar. Açık büfe, çok zengin yemek
çeşitleri var.Yemeklerimizi alıp masaya oturuyoruz. Ohrid kenarında oturup
yemeğimizi yerken. Akşam ezanını duyuyoruz. Ses çok yakından geliyor.
Duygulanıyoruz. Göz yaşlarımızı zor tutuyoruz. Yine Ecdat yadigârı camilerin
birisinden dinin temeli olan şehadetler yükseliyor. Yemekten sonra namazımızı
kılıp Ohrid gölünün etrafında geziniyoruz.
Gölün içinde kamışlık görüyoruz.
Rehberimiz Unesco’nun dünya mirası listesinde olduğu için bu sazlıkların
korunduğunu söylüyor.Sonra odamıza çıkıp istirahate çekiliyoruz. Sabahleyin ezan sesiyle uyanıyoruz. Aynı anda
iki minareden farklı ezan sesleri geliyor. Avrupanın ortasında ezan sesleriyle
uyanmak ne kadar güzel bir duygu.
05/08/2017 pazar. Sabah 07.00-08.00
arasında kahvaltımızı yapıp, 08.25 gibi otobüsümüzle otelden ayrılıyoruz.
Hedefimiz Ohrid.
OHRİD:
Stroga ile ohrid arası yaklaşık 30 km. Ohrid gölünün kenarında. Otobüsümüz
tarihi çınarın yanında duruyor.Otobüsümüzden inip Ohrid gölüne doğru
yürüyoruz.Gölün kenarında meydanda Kiril alfabesini geliştirmiş olduklarına
inanılan 9. Yüzyıl Bizans keşişleri Aziz Kirillos ve Metodios’un anıtlarını
görüyoruz. Gölde bir tekne turu yapmak için tekneye biniyoruz. Tur, kişi başı
10 euro imiş, ancak pazarlıkla biz iki
kişi 15 euroya anlaşıyoruz. Ohrid’li rehberimiz bize teknede Ohrid hakkında
bilgi veriyor.Nüfusunun 50.000 civarında olduğunu, 2.500’ünün Türk, 2.600’ünün
Arnavut asıllı müslüman, geri kalanının ise gayr-i müslim olduğunu, şehrin 565
yıl Osmanlının yönetiminde kaldığını,dağın üstündeki kiliseninin Osmanlılar
tarafından camiye çevrildiğini ama şimdi
tekrar kiliseye çevrildiğini, Orada balkanların en büyük ortodoks
üniversitesinin yapılmakta olduğunu söylüyor.Tepedeki kale hakkında bilgi
veriyor.
Ohrid |
Aşağıda göle yakın,ağaçların arasında bir kilise görüyoruz.O kilisenin yapılışı İle ilgili anlatılan bir olaydan
bahsediyor. Rivayete göre Ohrid’in yöneticisi Osmanlı askeri hıristiyan bir kızı
sevmiş. Ona olan sevdasını göstermek için bu küçük kiliseyi yaptırmış.
Göl kenarındaki küçük kilise ve Ohrid |
Gölden Ohrid çok
güzel görünüyor. Tekneyle Ohrid kıyılarında dolaşıyoruz. Karşı tarafta göl
kenarında, ormanın içinde, Tito’nun
sarayı, onun yanında misafirlerini ağırladığı saray…
Tito'nun sarayı ve misafirhanesi |
Rehberimiz gölün Aziz dağından beslendiğini Ohrid’in
rakımının 695 m. olduğunu dağın ise 850 m. olduğunu, dağın üzerinde bir göl
olduğunu, o gölün sularının süzülerek Aziz dağından Ohrid’i beslediğini,
Ohrid’in uzunluğunun 30 km. , genişliğinin ise 15 km. olduğunu, bazı yerlerde
derinliğin 296 metreyi bulduğunu,suyunun rahatlıkla içilebileceğini söylüyor. İzzet Bey de Avrupa’nın tatlı su
kaynaklarından birisi olduğunu ekliyor.
Tekne turunu bitirince Kaleye doğru yürüyoruz. Dar bir
Osmanlı sokağından geçiyoruz. Geçerken bir evin köşesinde sadaka taşı
görüyoruz.
Sadaka taşı ve Ohrid evlerinden bir görüntü |
Oradan Ayasofya Camiine
uğruyoruz.
Ohrid Ayasofya Camii |
Eski tip evler yol üzerinde şapel. Biraz daha yukarıya
tırmanıp, Roma döneminden kalma Antik Tiyatroyu görüyoruz. Tiyatro onarımda.
Antik Tiyatro ve Şapel |
Oradan daha fazla yukarıya çıkmadan tekrar geri dönüyoruz.
Dönüşte farklı bir yoldan gidiyoruz. Eski yapıları, kiliseleri ve daracık
yolları görüyoruz. Gene aynı caddeye iniyoruz. Rehberimiz Ohrid Gölünde bir
Balık olduğunu ve onun pullarından inci yapıldığını, bunu bilenin iki aile
olduğunu , başkaları öğrenmesin diye kızlarına bile söylemediklerini anlattı. Biz de merak ettik.
Rehberimiz aracılığıyla hediyelik inci takılar satan bir yerden, hediyelik inci takılardan
aldık. Mağaza sahibi ödemelerimizi Türk parasıyla yapabileceğimizi söyledi. Biz
de öyle yaptık. İncilerimizin hakiki Ohrid incisi olduğunu belgelemek için de
sertifika almayı ihmal etmedik. Oradan Tarihi çınarın yanına geldik. Çınar yaklaşık
1200 yıllıkmış.Kökü çok büyük. Ortasından insan geçiyor. Çınarın yanındaki
çeşmeden kana kana soğuk su içtik. Orada Türkçe konuşan bir satıcı bıçak
satıyordu. 5 tl’ ye bıçak aldık.
Arkadaşlar satıcıya Türk bayraklı bir şapka hediye ettiler.
Ohrid’deki Çınarın kökü ve dalları |
Oradan Halveti Tekkesine
gittik.Çanakkale İl Kültür Müdürü Kemal Bey tekkenin şeyhini de
tanıyormuş. Görevli bayana tekkeyi zor açtırdılar. Biz de tekkeyi dolaştık, abdestlerimizi
aldık. Cami ve tekke TİKA tarafından onarılmış
Ohrid’de Halveti Dergahı türbesi ve Zeynel Abidin Paşa camii bahçesinden görüntüleri |
Dergahın içinden görüntüler |
Ve saat 12.00 gibi
Arnavutluğun Başkenti Tiran’a gitmek üzere
Ohrid’den ayrılıyoruz.
Yolda bir köy görüyoruz galiba Müslüman köyü. Çift Şerifeli
minaresi olan bir camisi var. Yol kenarındaki mezarlık da Müslüman köyü
olduğuna şahitlik ediyor. Çünkü mezarlarda haç yok.
Saat 12.30 gibi Makedonya sınır kapısına geliyoruz. İşlemler
bitince Arnavutluğa geçeceğiz. Makedonya sınır kapısında işlemlerimiz fazla
sürmüyor. Arnavutluk kapısından da çabuk geçiyoruz. Balkanlarda sınır
kapılarında hediyeler işleri çabuklaştırıyor.
0 yorum:
Yorum Gönder