19 Kasım 2017 Pazar

BALKAN ÜLKELERİ GEZİ GÜNLÜĞÜ: MAKEDONYA - Alattin Engin

BALKAN ÜLKELERİ GEZİ GÜNLÜĞÜ

MAKEDONYA


Saat  14.15 gibi Makedonya sınırına geliyoruz. Sezer Bey yine pasaportları topluyor. Saat 15.45 gibi Makedonya’ya giriyoruz. Rehberimiz  Makedon”ya hakkında bilgi veriyor. Nüfusunun 2.100.000 olduğunu, nüfusun üçte birinin (1/3) Müslüman olduğunu söylüyor. Önce Manastır'a gidiyoruz.

Manastır: 110.000 civarında nüfusu olan bir şehir. Biz cumhuriyet çocukları onu daha çok Atatürk’ün okuduğu Askerî İdadi ile tanıyoruz. Manastır’da otobüsümüzü Atatürk’ün okuduğu Askeri İdadî’ nin yakınlarındaki otoparka durduruyoruz. Orada Askeri İdadi’nin önünden  geçip, Manastır’ın Şirok (geniş) sokağına  giriyoruz. Sokakta  giderken bir evin önünde duruyoruz. Balkonlu bir ev. Rehberimiz  Bu evin, Atatürk’ün Askeri İdadi’de  okurken aşık olduğu Eleni Karinte ‘nin evi olduğunu söylüyor. Rivayete göre Mustafa Kemal, Manastır askeri lisesinde okurken, genellikle Şirok Sokak’ta geziniyormuş. Bir gün Zengin tüccar Eftim Karinte’nin evinin balkonunda güzel Eleni’yi  görmüş, ona aşık olmuş. Eleni de ona kayıtsız kalmamış, balkondan gizlice, Atatürk’e bakışlar atıyormuş. Böylece Atatürk her gün evin önünden geçiyormuş,  Eleni ise onu balkonda bekliyormuş. Aralarında güçlü ama yasak aşk doğmuş. Atatürk Müslüman , Elini ise Hıristiyan olduğu için önce Atatürk’ün annesi sonra da  kızın babası buna karşı çıkmış.  Elini’nin babası,  görüşmelerine izin vermiyormuş. Elini’yi babası eve kapatmış, Onu başka bir adamla evlendirmek istemiş. Eleni Atatürk’e olan aşkını ve babasının yaptıklarını bir mektupla anlatmış.  Ölünceye kadar da Atatürk’ü beklemiş.

Atatürk’ün Manastır’da Askeri İdadi’de  okurken aşık olduğu Eleni Karinte ‘nin evi

Az ilerde meydana varmadan sol tarafta 2 katlı Türkiye Kültür Ataşeliği’ ni görüyoruz. 
Manastır Türkiye Kültür Ataşeliği  binası

Meydana vardığımızda bir saat kulesi görüyoruz , Osmanlılar tarafından 17. Yüzyılda  yapılmış. Saat kulesi yaklaşık 30 metre uzunluğunda. Bugün Makedonlar saat kulesinin  üstüne bir haç yerleştirmişler.
Makedonya Saat kulesi

Bir binanın duvarındaki güneş saati dikkatimizi çekiyor.
Makedonya’da güneş saati

Az ileride Yeni camiye geliyoruz. Cami yeni yapılmamış,
  1558 yılında inşa edilmiş. Ancak İshak Çelebi Camiinden sonra  yapıldığı için Yeni Cami denilmiş. Cami TİKA tarafından onarıma alınmış.

Makedonya meydanından Yeni Cami minaresi Ve İshak Çelebi Camiinin görünümü

Caminin içinde bulunduğu parkta bir havuz var. Ama içinde su yok. Bu havuzun; “Manastır’ın ortasında var bir havuz, canım havuz, bu yurdun kızları hepsi de yavuz. Biz çalar oynarız.” türküsüne konu olan havuz olduğunu öğreniyoruz.
Havuz ve İshak Çelebi Camii
Oradan öğle namazını kılmak üzere yakındaki İshak Çelebi camiine gidiyoruz. Cami, mektep, medrese, zaviye ve kütüphaneden oluşan külliyeden günümüze sadece İshak Çelebi Camii ulaşabilmiş. Cami, şehir merkezinde Dragor Nehri kenarında.  cami M.1506-1507 tarihleri arasında Manastır Kadısı İshak Çelebi tarafından inşa ettirilmiş. Giriş kapısı üzerinde dört sıra halinde yer alan kitabe mevcut. Cami yeni restore edilmiş. Tabii TİKA tarafından. Ama kapalı. Tuvaletleri kapalı, sadece şadırvanı açık. Ona da şükür deyip önce bayanlar, sonra erkekler abdestlerimizi alıp, çimlerin üzerine seccadelerimizi yayıyoruz ve öğle namazlarımızı kılıyoruz. Caminin kıble istikametinde, bahçede bir mezar var. Ali Bey gidip mezar taşındaki Osmanlıca yazıyı okuyor. Caminin bahçesindeki mezar, Rumeli müşiri Reşid Paşa’nın mezarıymış.
   
Cami ve Rumeli müşiri Reşid Paşa’nın mezarı

Oradan geldiğimiz yoldan tekrar dönüyoruz. Rehberimiz, caddenin üzerindeki bir börekçide gönül rahatlığı ile Arnavut böreği yiyebileceğimizi söylüyor. Biz de oturup Arnavut böreğimizi yiyiyoruz. Arkasından Traliçemizi yiyiyoruz.  Üstüne de Türk usulü demlenmiş çayımızı içiyoruz. Arnavut böreği 1 euro, Traliçe 1 euro, çay 0,5 euro (50 cent). Oradan Atatürk’ün okuduğu askeri idadiye geliyoruz. Onu da görüp, fotoğrafını çekiyoruz.

Atatürk’ün okuduğu Manastır’daki Askerî İdadi

Saat  17.30 da  Resneli Niyazi’nin memleketi olan RESNE’ye gitmek üzere Manastır’dan ayrılıyoruz. Resneli Niyazi bizde çok bilinen birisi. Şu ifade çok kullanılır: “Ne şehittir, ne gazi. Hiç yoluna gitti Resne’li Niyazi”

Resne’ye giderken yol kenarında elma bahçelerini görüyoruz. Rehberimizin söylediğine göre Kayserili bir girişimci buraya gelmiş. Meyvelerin değerlendirilmediğini görünce meyve suyu fabrikası kurmuş.Şimdi bölgenin bütün meyvelerini işliyormuş.

Yol boyunca rehberimiz Resne’li Niyazi hakkında bilgi veriyor. Osmanlı ordusunda yüzbaşı rutbesinde başarılı bir asker iken hürriyet sevdasına kapılıp,3 Temmuz 1908 yılında 160 arkadaşıyla birlikte Resne’de dağlara çıkmış. Çıkarken de karakoldan herkese ikişer tüfek, harcamak için de 550 altın almış. Başkalarının da katılımıyla sayı  bini aşmış.2. Abdulhamit bastırmak için askerler gönderdiyse de bastıramamış. Sonunda  2. Meşrutiyeti ilan etmek zorunda kalmış. Sonra İstanbul’a geyiğiyle gelmiş. İttihat ve terakkicilere uyum sağlayamadığı için tekrar Resne’ye dönmüş.  Makedonya’nın elden çıkması üzerine 1913 Nisanında Arnavutluk'un Avlonya limanında İstanbul vapurunu beklerken 7-8 kişilik düzmece bir grubun, düzmece kavgasının ortasında kalan Resneli Niyâzi, kavgayı ayırmak isterken kim vurduya gitmiş. Bir rivayete göre  kendi koruması tarafından öldürülmüş. İşte “ Ne şehittir, ne gazi, hiç yoluna gitti Resne'li Niyazi” bu olay üzerine söylenmiş.
Bu gün boş konuşmalar için kullanılan  “geyik  muhabbeti” sözünün kaynağı da onun geyiği imiş. Resne’li Niyazi dağlarda iken bir geyik ona alışmış ve sürekli yanında dolaşmaya başlamış. İstanbul’a geldiğinde geyik de onunla birlikte gelmiş.Geyik o kadar meşhur olmuş ki, İstanbul’da herkes her yerde Resne’li Niyazi’nin geyiğinden bahsetmeye başlamış. Bundan dolayı da boş konuşmalar için geyik muhabbeti denilmeye başlamış…

Resne’ye girdiğimizde , Resne’li Niyazinin  Fransa’daki  Château de Chenonceau sarayını örnek alarak yaptırdığı saray görünümlü evini görüyoruz.Rehberimiz onun yapılış hikayesini anlatıyor. Bugün "Dragi Tosiya'' adıyla kültür merkezi olarak kullanılan sarayı. Paris'ten bir arkadaşının gönderdiği kartpostaldaki saraydan esinlenerek yaptırmış.

Resne’li Niyazi’nin Sarayının yandan görünüşü

Oradan Resne meydanındaki Haci Murat camiine gidip ikindi namazlarımızı kılıyoruz. Bayanları beklerken caminin altındaki çay ocağından bir Türk çayı içiyoruz.  Her gittiğimiz yerde Müslümanları görmek, cami görmek bizleri çok duygulandırıyor. Kendimizi Türkiye’de gibi hissediyoruz. Orada arkadaşlar Türkçe bilen bir gençle sohbet ediyorlar.



Oradan Otelimizin bulunduğu  Stroga’ya  gidiyoruz. Hotelimiz Struga-Dirim Hotel. Ohri gölünün kenarında çok güzel bir hotel  (4 yıldız). Resepsiyonda pasaportlarımızı bırakıp kalacağımız odanın anahtarlarını alıyoruz. Odamız 5. Katta (en üst kat), 504 nolu oda. Ohrid gölü ayağımızın altında.

Struga
Struga-Dirim Hotel

Odamıza yerleşip yemeğe iniyoruz. Arkadaşlar domuz eti olmadığını, rahatlıkla et çeşitlerinden yiyebileceğimizi  söylüyorlar. Açık büfe, çok zengin yemek çeşitleri var.Yemeklerimizi alıp masaya oturuyoruz. Ohrid kenarında oturup yemeğimizi yerken. Akşam ezanını duyuyoruz. Ses çok yakından geliyor. Duygulanıyoruz. Göz yaşlarımızı zor tutuyoruz. Yine Ecdat yadigârı camilerin birisinden dinin temeli olan şehadetler yükseliyor. Yemekten sonra namazımızı kılıp Ohrid gölünün etrafında geziniyoruz.  Gölün içinde  kamışlık görüyoruz. Rehberimiz Unesco’nun dünya mirası listesinde olduğu için bu sazlıkların korunduğunu söylüyor.Sonra odamıza çıkıp istirahate çekiliyoruz.  Sabahleyin ezan sesiyle uyanıyoruz. Aynı anda iki minareden farklı ezan sesleri geliyor. Avrupanın ortasında ezan sesleriyle uyanmak ne kadar güzel bir duygu.

05/08/2017 pazar. Sabah  07.00-08.00 arasında kahvaltımızı yapıp, 08.25 gibi otobüsümüzle otelden ayrılıyoruz. Hedefimiz Ohrid.

OHRİD: 
Stroga ile ohrid arası yaklaşık 30 km. Ohrid gölünün kenarında. Otobüsümüz tarihi çınarın yanında duruyor.Otobüsümüzden inip Ohrid gölüne doğru yürüyoruz.Gölün kenarında meydanda Kiril alfabesini geliştirmiş olduklarına inanılan 9. Yüzyıl Bizans keşişleri Aziz Kirillos ve Metodios’un anıtlarını görüyoruz. Gölde bir tekne turu yapmak için tekneye biniyoruz. Tur, kişi başı 10 euro imiş, ancak pazarlıkla biz  iki kişi 15 euroya anlaşıyoruz. Ohrid’li rehberimiz bize teknede Ohrid hakkında bilgi veriyor.Nüfusunun 50.000 civarında olduğunu, 2.500’ünün Türk, 2.600’ünün Arnavut asıllı müslüman, geri kalanının ise gayr-i müslim olduğunu, şehrin 565 yıl Osmanlının yönetiminde kaldığını,dağın üstündeki kiliseninin Osmanlılar tarafından camiye  çevrildiğini ama şimdi tekrar kiliseye çevrildiğini, Orada balkanların en büyük ortodoks üniversitesinin yapılmakta olduğunu söylüyor.Tepedeki kale hakkında bilgi veriyor.

Ohrid

Aşağıda göle yakın,ağaçların arasında bir kilise  görüyoruz.O kilisenin yapılışı   İle ilgili anlatılan bir olaydan bahsediyor. Rivayete göre Ohrid’in yöneticisi Osmanlı askeri hıristiyan bir kızı sevmiş. Ona olan sevdasını göstermek için bu küçük kiliseyi yaptırmış.

Göl kenarındaki küçük kilise ve Ohrid


Gölden Ohrid çok güzel görünüyor. Tekneyle Ohrid kıyılarında dolaşıyoruz. Karşı tarafta göl kenarında, ormanın içinde,  Tito’nun sarayı, onun yanında misafirlerini ağırladığı saray…

Tito'nun sarayı ve misafirhanesi

Rehberimiz gölün Aziz dağından beslendiğini Ohrid’in rakımının 695 m. olduğunu dağın ise 850 m. olduğunu, dağın üzerinde bir göl olduğunu, o gölün sularının süzülerek Aziz dağından Ohrid’i beslediğini, Ohrid’in uzunluğunun 30 km. , genişliğinin ise 15 km. olduğunu, bazı yerlerde derinliğin 296 metreyi bulduğunu,suyunun rahatlıkla içilebileceğini  söylüyor. İzzet Bey de Avrupa’nın tatlı su kaynaklarından birisi  olduğunu ekliyor.

Tekne turunu bitirince Kaleye doğru yürüyoruz. Dar bir Osmanlı sokağından geçiyoruz. Geçerken bir evin köşesinde sadaka taşı görüyoruz.
 
Sadaka taşı ve Ohrid evlerinden bir görüntü

Oradan Ayasofya Camiine  uğruyoruz.
 
Ohrid Ayasofya Camii

Eski tip evler  yol üzerinde şapel. Biraz daha yukarıya tırmanıp, Roma döneminden kalma Antik Tiyatroyu görüyoruz. Tiyatro onarımda.
   
Antik Tiyatro ve Şapel

Oradan daha fazla yukarıya çıkmadan tekrar geri dönüyoruz. Dönüşte farklı bir yoldan gidiyoruz. Eski yapıları, kiliseleri ve daracık yolları görüyoruz. Gene aynı caddeye iniyoruz. Rehberimiz Ohrid Gölünde bir Balık olduğunu ve onun pullarından inci yapıldığını, bunu bilenin iki aile olduğunu , başkaları öğrenmesin diye kızlarına bile  söylemediklerini anlattı. Biz de merak ettik. Rehberimiz aracılığıyla hediyelik inci takılar satan bir yerden, hediyelik inci takılardan aldık. Mağaza sahibi ödemelerimizi Türk parasıyla yapabileceğimizi söyledi. Biz de öyle yaptık. İncilerimizin hakiki Ohrid incisi olduğunu belgelemek için de sertifika almayı ihmal etmedik. Oradan Tarihi çınarın yanına geldik. Çınar yaklaşık 1200 yıllıkmış.Kökü çok büyük. Ortasından insan geçiyor. Çınarın yanındaki çeşmeden kana kana soğuk su içtik. Orada Türkçe konuşan bir satıcı bıçak satıyordu.  5 tl’ ye bıçak aldık. Arkadaşlar satıcıya Türk bayraklı bir şapka hediye ettiler.

Ohrid’deki Çınarın kökü ve dalları

Oradan Halveti Tekkesine gittik.Çanakkale İl Kültür Müdürü Kemal Bey  tekkenin şeyhini de tanıyormuş. Görevli bayana tekkeyi zor açtırdılar. Biz de tekkeyi dolaştık, abdestlerimizi aldık. Cami ve tekke TİKA tarafından onarılmış
       
Ohrid’de Halveti Dergahı türbesi ve Zeynel Abidin Paşa camii bahçesinden görüntüleri

Dergahın içinden görüntüler

Ve  saat 12.00 gibi Arnavutluğun Başkenti Tiran’a gitmek üzere  Ohrid’den ayrılıyoruz.

Yolda bir köy görüyoruz galiba Müslüman köyü. Çift Şerifeli minaresi olan bir camisi var. Yol kenarındaki mezarlık da Müslüman köyü olduğuna şahitlik ediyor. Çünkü mezarlarda haç yok.

Saat 12.30 gibi Makedonya sınır kapısına geliyoruz. İşlemler bitince Arnavutluğa geçeceğiz. Makedonya sınır kapısında işlemlerimiz fazla sürmüyor. Arnavutluk kapısından da çabuk geçiyoruz. Balkanlarda sınır kapılarında hediyeler işleri çabuklaştırıyor.


0 yorum:

Yorum Gönder