1 Ekim 2018 Pazartesi

Büyük Orta Avrupa Turu Günlüğü II - MACARİSTAN


MACARİSTAN

Budapeşte

1 saat 40  dakikalık beklemenin ardından saat 13.00 gibi Macar Tompa sınır kapısındaki işlemlerimiz bitiyor. Burası küçük bir  kapı ancak işlemler çok yavaş yürüyor. Otobüsümüz gölgede, klimalar çalışıyor fakat zaman uzadıkça yine de sabrımız azalıyor.

Çok şükür geç de olsa otobüsümüze binip  yolumuza devam ediyoruz. Görüyoruz ki Tompa sınır kapısında bekleyenler sadece biz değilmişiz. Macaristan tarafında  Sırbistan’a geçmek için bekleyen kilometrelerce devam eden gurbetçi araç kuyruğu var. Herhalde tatil için vatanlarına dönüyorlar.

Sınır kapısını geçtikten sonra rehberimiz Macaristan ve Budapeşte hakkında bilgi veriyor.

Macaristan (Hungary), Orta Avrupa'da Karpatlarda kurulu bir ülke. Komşuları batıda Avusturya ve Slovenya, kuzeyde Slovakya, doğuda Romanya ve Ukrayna, güneyde Sırbistan ve Hırvatistan.  BaşkentBudapeşte’dir.

Nüfusu yaklaşık 10.5 milyon civarındadır. Para birimi Macar Forinti’dir. 1 euro yaklaşık 300 forint civarındadır. Dünyada 15 turistik ülkeden bir tanesidir. Tarımsal arazi ve ormanları geniştir . Resmi dili Macarca’dır. Macarca’nın yanında Almanca, az miktarda da İngilizce konuşulur. 15 yer ile UNESCO dünya mirası listesinde yer almıştır. İklimi karasal iklimdir.En büyük termal gölü Blaton Gölü'dür.

Macarların kökenleri ile ilgili olarak değişik görüşler vardır. Bunlardan bir tanesi, Macarlar dokuzuncu yüzyıla kadar Avrasya'nın ovalarında göçebe olarak yaşayan bir topluluktur. 896 yılında Avusturya Slovakya topraklarına yerleşmiş, 995 yılından sonra da Karpatya’ya yerleşmişlerdir. Arpat Macar krallarının ilk hanedanı olarak kabul edilir. Macaristan krallığının da kurucusudur. Onun soyundan gelen İstvan tarafından Estergon merkezli Macar Krallığı Hristiyan bir Krallık olarak kurulmuştur. Bölgede bulunan birçok Slav krallığı da bunların himayesine girmiştir. 2. Kral Layoş olarak kabul edilir. Macar toprakları onun zamanında Karadeniz'den Adriyatik’e kadar genişlemiştir. Kahramanlar Meydanı'nda 7 tane anıt görülecektir. Bunlar Macar krallarının anıtlarıdır. St. Mathias katedralinde de yedi adet kule bulunmaktadır. Bunlar da yedi Macar kralını temsilen yapılmıştır.

Osmanlı 1526 yılında Budin’i fethetmiştir. Budapeşte’nin o zamanki ismi Budin’dir. Buda ve peşte  Tuna Nehrinin iki yakasında ayrı ayrı şehirlerdir.Tuna’nın üzerine yapılan köprülerle Buda ve Peşte birleştirilerek  Budapeşte ismini almıştır.

Macarlar “ Budin  iki kara kahveye gitti” derlermiş. Bunun sebebi, Osmanlı Budin’i kuşattığında şehri savunamayacaklarını anlayan yöneticiler, teslim şartlarını görüşmek üzere Osmanlı çadırına giderler. Orada kendilerine Türk kahvesi ikram edilir. Kalkacakları sırada bir kahve daha gelir. Sivillere zarar gelmeyecek şekilde kale Osmanlılara teslim edilmiştir. bunun için Macarlar Budin iki kara çorbaya  gitti derlermiş.

Kanuni Sultan Süleyman Budin’i alınca Zapolya’ya teslim ederek ayrılır. Budin 160 yıl Osmanlı himayesinde kalmıştır buna rağmen Burada bugün Osmanlı'ya ait eser bırakılmamıştır. Kanuninin yaptırdığı Ulu Cami daha sonra kiliseye  çevrilir. İkinci Viyana kuşatmasından sonra Budin de Osmanlı'nın elinden çıkar.

Burası 1. Dünya Savaşı'na kadar Avusturya-Macaristan yönetimindedir. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Avusturya ayrı, Macaristan ayrı ülkeler olur. Macaristan bir dönem de komünizm ile yönetilir. Birinci Dünya Savaşı'nda kaybettiği toprakların bir kısmını 2. Dünya Savaşı'nda tekrar alır. Macaristan, Avrupa Birliği ülkesidir.

Macaristan da bitki örtüsü bakımından Sırbistan’a benziyor. Binalar da aynı. Genelde az katlı ve bahçe içinde. Burada da ağaçların arasında evler zor görülüyor.

Budapeşte’ye giderken” Euro Bus  Saray Restaurant” ta mola veriyoruz. Burasını Trabzonlu birisi işletiyormuş.  Otobüsler, kamyonlar, tırlar ve taksiler… Oldukça kalabalık. Restoranda yer bulup yemek yemek neredeyse imkansız. Burada Sırbistan’da yol üzerinde gördüğümüz  Türklere ait tesisler gibi mescit de yok. Tesislerin arkasında çimlerin üzerinde namazımızı kılıyoruz .Sonra otobüsümüze binip yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerden  yiyiyoruz. Saat 15.00 gibi Budapeşte’ye hareket ediyoruz. Yol üzerinde ceylan çıkabilir levhalarını görüyoruz. Eşim elinde fotoğraf makinesiyle cam kenarında pusuda bekliyor. Uzaktan ceylanları görüp fotoğraflarını çekiyor. Bir başka yerde tarla içinde ceylanları görüyoruz.

Yol kenarında ormanda ceylanlar

Yerleşim yerlerinden geçerken yol kenarlarına ses duvarları yapıldığını görüyoruz.Ses duvarları çok farklı şekillerde yapılmış. Bazı yerlerde betondan, bazı yerlerde çit gibi örülü, yerleşim yerlerinin içinde ise camdan yapılmış.

Yol kenarında ses duvarı

Budapeşte
Saat 16.30 gibi Budapeşte’ye giriyoruz. Budapeşte, Macaristan'ın başkenti. Tuna nehrinin iki yakasındaki Budin ve Peşte'nin 17 Kasım 1873 yılında birleşmesiyle oluşmuş bir şehir. Nüfus yaklaşık 1,760 milyon civarında.

Budapeşte ve Tuna Nehri

Buralar bir zamanlar Osmanlı’nın hakimiyeti altındaydı. Mohaç meydan savaşında Macarları bozguna uğratan Kanuni Sultan Süleyman sekiz günlük bir yolculuğun ardından ordularıyla Budapeşte’nin Buda Kısmına gelir.  Bunun üzerine şehirden bir heyet gelerek şehrin anahtarlarını Kanuni’ye teslim eder. Kendiliklerinden teslim oldukları için şehrin ahalisine dokunulmaz, malları yağmalanmaz.Kanuni Kurban bayramını Budin’de geçirir. Sonra Tuna Nehri üzerine Budin’den Peşte kısmına bir köprü yaptırarak ordusunu karşıya geçirir. Kanuni Şehrin yönetimini Erdel Voyvodası Zapolya’ya bırakarak, 24 Eylül 1526’da İstanbul’a hareket eder.

160 yıl Osmanlı himayesinde kalan Budin, ikinci Viyana kuşatmasından sonra  da Osmanlı'nın elinden çıkar.

Budapeşte’ye varınca Rehberimiz şehirle ilgili bilgi veriyor. Metro,tren ve diğer araçların ulaşımda yaygın olarak kullanıldığı bir şehir olduğunu, şehirde 18. ve 19. Yüzyıl mimarisinin hakim olduğunu, sokaklarının birbirine çok benzediğini, onun  için bazen insanların sokakları karıştırdığını söylüyor.Geçerken (bir zamanlar bizim İstanbul’da da olan) Troleybüs hattını görüyoruz. Şehrin içinden geçip, Kahramanlar Meydanı’na varıyoruz. Rehberimiz kahramanlar meydanı ile ilgili bilgi veriyor.

Kahramanlar Meydanı

Kahramanlar meydanı 1889 yılında yapılmış.Orada Macar kahramanlarının heykelleri olduğu için bu ismi vermişler. O zaman henüz Avusturya-Macaristan birbirinden ayrılmadığı için sağ taraftaki  7 heykel Macaristan, sol taraftaki 7 heykel ise Avusturya askerlerine aitmiş. Daha  doğrusu onların Kral ve komutanlarına ait heykellermiş. Üstteki heykellerden bir tanesi Osmanlı'ya karşı savaşan Layoşun heykeliymiş.

Cebrail’in elinde İstvan’ın tacı

Meydanın ortasında büyük bir heykel görüyoruz. Üstteki Baş melek Cebrailmiş. Cebrailin elindeki ise İstvan (İşvan)’ın tacıymış.En tepede de haç duruyor. Altta at üstündeki heykel 9. Ve 10. Yüzyıllarda göçebe haldeki Macarları toplayıp Macar kırallığını kuran Arpat, Arkasındakiler de onun askerleriymiş. Heykelin önünde bir mezarlık var. O da bilinmeyen askerlerin mezarlığıymış.

Arpat ve askerleri

Ayrıca Ulusal müze ve sanat müzesi de meydanda gördüğümüz binalar arasında.

Ulusal Müzesi
Sanat Müzesi

Az ileride kilisenin yanında bir şatoyu göstererek orasının da  bizim kazıklı voyvoda diye bildiğimiz Vlad için yapılan şato olduğunu söylüyor. Vlad, Osmanlılardan kaçarak Macaristana sığınmış. Ancak Macaristan Osmanlının baskısı karşısında bir müddet sonra onu ülkeden çıkarmak zorunda kalmış. Onun orada kaldığını göstermek için de bu şatoyu yapmış. Oldukça görkemli bir şato.

Vlad /Kazıklı Voyvodo'nun şatosu

Serbest zamanda fotoğraflarımızı çekip otobüsümüze biniyoruz.Panoramik bir şehir turunun ardından Tuna nehri’nin üzerinden Zincirli köprüden geçip St. Mathis Katedrali’ne çıkıyoruz.Burası eski budin kalesinin bulunduğu yermiş. Orada kale kalıntılarını görüyoruz.

Budin Kalesinin surları

Katadralin bulunduğu yer ise Kanuni sultan Süleyman döneminde Ulu cami imiş, ancak Osmanlı buradan çıktıktan sonra katedrale çevrilmiş. Muazzam bir yapı.

St.Mathias Katedrali

Katedralin değişik noktalarından Budapeşte’nin fotoğraflarını alıyoruz. Parlamento binası karşıdan çok muhteşem görünüyor.

Parlamento Binası

Dönüşte Yine zincirli köprüden geçiyoruz. Rehberimiz köprünün sağ tarafındaki bir eksiğe dikkatimizi çekiyor. Bu köprüyü İngiliz bir mimar yapmış. Köprünün bütün demirleri İngiltere’den gelmiş. Bittikten sonra “bunda bir eksik bulursanız kendimi Tuna nehrine atarım” demiş.  Bir çocuk aslan figürlerinin dilinin eksik olduğunu söylemiş. Mimar da bu kadar köprü yaptım bu eksiği hiç kimse fark etmedi demiş. Tuna Nehrine atlayıp çıkmış.

Zincirli Köprü

 Sonra Gellert tepesi ile ilgili bilgi veriyor. Gellert Sagredo adında bir rahip varmış. Dinsiz Macarlar onu varile koyup 140 m. Yüksekliğindeki bu tepeden aşağıya atmışlar. Onun için bu tepeye Gellert Tepesi denilmiş. Gellert tepesini uzaktan görüyoruz ama zamanımız olmadığı için gidemiyoruz.

Gellert Tepesi

Bu gece ekstra Çigan gecesi var . Rehberimiz Çıgan gecesine gideceklere gece ile ilgili bilgi veriyor. Gecenin şarap mahzeninde gerçekleşeceğini. yerel kıyafetlerle Macaristan'ın dans şovları yapılacağını, gecede müzik ve yemekli eğlence  olduğunu, yemekte Gulaş çorbası, ördek ve tavuk, patates püresi, kuskus, tatlı olarak krep olduğunu, Sınırsız şarap , soft içecekler ve sonunda da kahve ikramı olduğunu söylüyor.

Çigan gecesi de ekstra. Katılacak olanlar ekstra 45 euro ödemesi gerekiyor.Biz ona katılmıyoruz. Çigan gecesine katılacaklar oraya gidiyor. Merkezde kalmak isteyenler merkezde kalıyor. Biz de otelde kalmayı tercih ediyoruz.

Otelimiz Buda bölgesinde Tuna nehrinin üzerinde bir gemi. Gemi karaya demir borularla monte edilmiş. İçi otel olarak düzenlenmiş. Odalar oldukça geniş.Biz de geminin ikinci katındaki odamıza yerleşiyoruz. Nasipse iki gece bu otel gemide kalacağız.

Gemi otelimiz

Sonra çıkıp otelimizin terasından Tuna’nın ve gemimizin yakınında Tuna üzerindeki küçük şirin adacığın fotoğraflarını çekiyoruz.

Tuna üzerinde bir ada

Sonra da dışarıya çıkıp asırlık ağaçların altında Tuna boyunda bir akşam gezintisi yapıyoruz. Tuna’nın kıyısına inip bari elimizi değdirelim deyip içine ellerimizi sokuyoruz. Ama suyu biraz bulanık görüyoruz. Tuna kıyısında nehre giren , oturup Tuna’yı seyreden, kafeteryalarda, Restoranlarda   bir şeyler yiyip-içen,  bizim gibi yürüyen, bisiklete binen insanları görüyoruz. Bir müddet dolaştıktan sonra dinlenmek için otelimize dönüyoruz.

Gemi otelimiz

16/07/2018 – Pazartesi. Bugün gezimizin 4. Günü. Sabah kahvaltımızı otelimizde yaptık. Bu gün yolumuz kısa olduğu için kahvaltımızı biraz geç yaptık. Saat 09.00 gibi otobüsümüz hareket etti. Bugün gezeceğimiz yerler ekstra. Onlar için kişi başına 60 euro ödüyoruz. Bugünkü öğle yemeğimiz de ekstra içinde. Gideceğimiz yerler Szentendre, Visegrad, Estergon. Akşam da inşallah Tuna nehrinde bir tekne gezintisi yapacağız. Tabii ki o da ekstralar arasında. Onun için de ekstra kişi başı 30 euro ödüyoruz.

Yolculuğumuz Tuna nehri boyunca kuzey istikametinde devam ediyor.

Szentendre
Saat 9.30 gibi Szentendre’ye varıyoruz. Szentendre, Tuna nehrinin kenarında,  başkent Budapeşte yakınlarındaki Pest ilçesinde, yaklaşık 26.000 nüfuslu,yeşili bol turistik bir şehir. Zaten yeşillik Tuna’nın ayrılmaz bir parçası.

Szentendre

Önce Şakir’in yerine gidiyoruz. Şakir aslen İzmirli. Orada hediyelik eşya dükkanı açmış.Çalışanları da Türk. Hatta alış verişinizi de orada Türk lirası ile yapabiliyorsunuz.Gelen Türk turistler mutlaka oraya uğrayıp bir Türk çayı içiyor ve hediyelik eşya  alıyorlar. Kafilelerin buluşma noktası da genelde orası oluyor. Biz de aynı şeyi yaptık.

Hediyelik eşya satan dükkanlar

Sonra rehberimiz eşliğinde Szentendre’nin hediyelik eşya satılan dükkanlarının bulunduğu tarihi caddede yürüyoruz. Bir veba anıtı ve çeşmesinin bulunduğu meydanda duruyoruz. Rehberimiz orası ile ilgili bilgi veriyor.

Veba anıtı ve çeşmesi

Oradan bir çikolata satış yerine gidiyoruz. Kapıda çikolata ikram ediyorlar. Biz içeriye girmiyoruz.

Szentendre’de çikolata satış yeri

 Sonra Şakirin yerinde buluşmak üzere bize serbest zaman veriyor. Biz şehrin  sokaklarında biraz dolaştıktan sonra eşimle birlikte Tuna nehrinin kenarına iniyoruz. Tuna boyunca bir yürüyüş yapıp tekrar buluşma noktamız olan  Şakir’in yerine dönüyoruz. Diğer yerlerde olduğu gibi Szentendre’de de Türkiye’den gelmiş bizim gibi birçok turist görüyoruz. Saat 12.10 gibi Sezentedre’den ayrılıyoruz.Hedefimiz Estergon.

Szentendre’de Tuna nehri

Yine yol boyunca Tuna nehri bize eşlik ediyor. Sağ tarafımızda Tuna Nehri ve onun suladığı yem yeşil ova , sol tarafımızda ise yine yeşilin her tonuna sahip ağaçlarla bezenmiş sıradağlar…Dağların yamaçlarında yine bahçe içinde ağaçlar arasında tek katlı iki akıntılı şirin evler… Evlerin çatılarının uçları neredeyse yere değecek şekilde dik. Sanırım çatılarda kar çok birikmesin diye . Yolculuğumuz Tuna’nın bereketli topraklarında devam ediyor. Bu eşsiz manzarayı seyrederken bir zamanlar dedelerimizin at sırtında buralara geldiklerini, bu toprakların bize yabancı olmadığını da düşünmeden edemiyoruz. Onların hepsini rahmet ve minnetle anıyoruz.

Bugün gezeceğimiz ve öğle yemeğini yiyeceğimiz Visegrad şehrinden geçiyoruz. Önce Estergon’a gideceğiz, sonra dönüşte visegrad’a uğrayacağız.Visegrad ile Estergon arası 21 km. Yine sağ tarafımızda Tuna akıyor. Rehberimiz “Tuna nehri akmam diyor. Etrafımı yıkmam diyor. Ünü büyük Osman Paşa , Plevne’den  çıkmam diyor.” Marşını, arkasından da  “Estergon” marşını teybe  koyuyor. Heyecan dorukta, milli duygular tavan yapmış, otobüstekiler de bu marşlara eşlik ediyor.Kendimizi sanki 1543 yılında Estergon’u fethe giden Kanuni Sultan Süleyman’ın ordusunun bir neferiymiş gibi hissediyoruz.Öyle bir ecdadın torunları olduğumuz için de gurur duyuyoruz.Bu duygular içerisinde saat 13.10 gibi Estergon’a giriş yapıyoruz.

Estergon
Esztergom veya Estergon, kuzey Macaristan'da, başkent Budapeşte'nin 50 km kuzeybatısında yer alan yaklaşık 28.000 nüfuslu bir kent. Kanuni Sultan Süleyman 1543 yılında Estergonu alır. Şehir Osmanlılar ile Macarlar arasında birkaç defa el değiştirmiştir.

Estergon ve Slovakya’nın Şturovo kenti

Önce Estergon Bazilikasına çıkıyoruz.Estergon Bazilikasının bulunduğu yere bazılarımız merdivenle çıkmayı tercih ederken biz asansörle çıkıyoruz.Rehberimiz merdivenin 70 civarında basamağı olduğunu söylüyor. Biraz da dik. Bazilikanın bahçesinde yerel kıyafetler giymiş bir müzisyen  bizi gördüğünde bizim Türk olduğumuzu anlıyor ve Türkçe parçalar çalmaya başlıyor. Tabii Bizimkiler ve diğer Türk kafileleri de bu şarkılara eşlik ediyorlar ve halay çekiyorlar. Sonra rehberimiz ona emeğinin karşılığını veriyor.



Bazilika Yüksek bir tepede geniş bir arazinin içinde  çok yüksek bir yapı. Bazilikaya giriş ücretli.Rehberimiz Bazilika ile ilgili bilgi veriyor. Buranın 1883 yılında yapıldığını, genişliğinin 118 m., yüksekliğinin ise 68 m. Olduğunu,  bir ana kubbe ile iki yan kubbeden oluştuğunu,Yapımında Roma sütunlarına benzer sütunların kullanıldığını, buranın bir bazilika olduğunu, bazilikaların ise devlet işleriyle dini törenlerin birlikte yapıldığı yerler olduğunu, Devlet adamlarının konuşma yaparlarken bir taraftan da dini törenleri yapmak için bazilikalara gittiklerini, Macar kralı İşvan ve Franz Josep’in  taç giydirme törenlerinin burada yapıldığını, Layoş ve İstvan’nın kafataslarının da burada olduğunu söylüyor. Giriş ücretlerini ödüyor ve bazilikaya giriyoruz. Bazilika oldukça büyük ve görkemli. Rehberimiz Meryem Ana ile Hz.İsa’nın resimlerinin İtalyan Ressam Michelangelo tarafından yapıldığını söylüyor.

Estergon Bazilikası
Bazilika’nın içinden bir görüntü
Bazilika’nın içinden bir görüntü
Bazilika’nın içinden bir görüntü

Sonra Bazilikanın üst katına çıkıp şehri tepeden görüyoruz.Estergon, Tuna nehri, Nehrin karşı kıyısındaki Slovakya’nın Şturovo kenti, bu iki şehri bir birine bağlayan Maria Valeria Köprüsü üst kattan harika görünüyor.  

Estergon, Tuna nehri, Nehrin karşı kıyısındaki Slovakya’nın Şturovo kenti

Üst kata çıkmak için 100 merdiveni çıkıp inmeyi göze almak gerekiyor.Üst kat aynı zamanda bir müze gibi. Bazilikanın büyük bir maketi konulmuş,duvarlara din adamlarının resimleri asılmış. Bazı heykeller ve bir de org gözüme takılanlar arasında.

Estergon Bazilikasındaki Bazilika ve müştemilatının maketi
Bazilikada bir org

Bazilikayı gezdikten sonra  aşağıya iniyoruz.  Bazilika’nın Tuna’ya bakan tarafında Estergon kalesinin kalıntılarını görüyoruz.  Rehberimiz Estergon’la ilgili bilgi veriyor… Sonra serbest zamanda Bazilikanın ve Estergon kalesinin bulunduğu yerlerde dolaşıp Tuna’yı seyrediyoruz. Estergon kalesi diyoruz ama bugün artık kale denilecek bir yapı kalmamış. Kalenin kalıntılarının Tuna’ya bakan tarafında aşağıda yıkık bir minare görüyoruz. Minare kaidesine kadar yıkılmış. Sembolik olarak kaidesi duruyor. Bayağı aşağıda olduğu için yanına inemiyoruz. Ancak yukarıdan fotoğrafını çekiyoruz. Bu cami  1605 yılında yapılan 2007 yılında da restore edilen Öziçeli Hacı İbrahim Camii. Cami bir Macar şirketi tarafından restore edilmiş.Ücretli olarak turistlerin ziyaretine açıkmış.

Estergon’da Osmanlı dönemine ait kaidesine kadar yıkılmış minareli Öziçeli Hacı İbrahim Camii

Diğer yerlerde olduğu gibi buralarda da Osmanlıya ait pek iz bırakılmamış. Sonra otobüsümüze dönüp saat 14.30 gibi Estergon’dan ayrılıyoruz. Hedef Visegrad.

Visegrad
Visegrád (Vişegrad), Macaristan'ın Pest ili'nde, Başkent Budapeşte' nin 43 km. kuzeyinde, Tuna nehrinin kıyısında, yaklaşık 2.000 nufuslu bir kasaba.

Visegrad tarihi giriş kapısı

Visegrad’a geldiğimizde doğru Rönesans Restoran’a gidiyoruz. Restoran’ın girişinde bizi trampetlerle Türk marşı çalarak karşılıyorlar.

Restoran

Restoran iki bölümden oluşuyor. Biz birinci bölümden geçip, bizim için ayrılan mahzen gibi bir yere giriyoruz. Masalarımıza oturuyoruz. Masalarımızda kaşık ve çatallar ile kola ve meyve suyu şişeleri hariç her şey topraktan. Toprak sürahilerin içerisine içecekler konulmuş. Bir de her servis tabağının  yanına  kral ve kraliçe taçları.


Arkasından Kral ve kraliçe kostümleri geliyor. Onları giyip fotoğraf çekiliyoruz.


Masalardaki mumlar yakılıyor. Loş bir ışıkta yöresel müzik eşliğinde yemeğe geçiyoruz. Yemeğe önce Ceylan çorbasıyla başlıyoruz. Ceylan çorbası toprak tencerenin içerisinde geliyor, herkes istediği kadar alıyor. Yetmezse tekrar getiriyorlar. Bu benim hayatımda  ilk içtiğim ceylan çorbası. Çorbanın içine ceylan etleri büyük parçalar halinde kuşbaşı şeklinde doğranmış.Tadını bilmediğimiz için önce az alıyoruz, daha sonra takviye yapıyoruz. Ben ekşiliği sebebiyle biraz tavşan etine benzettim ama oldukça lezzetli. Arkasından kızartılmış hindi ve dana eti kabı geliyor. Oradan da yine kendin yiyeceğin kadar alıyorsun.

Ceylan çorbası
Hindi ve dana kızartma

Yemeğin ardından tatlı geliyor, sonra da Türk usulü demlenmiş çay.  Çay da toprak bardaklarda geliyor. Yemekten sonra  Restorandan ayrılıp yolun karşısına  otobüsümüzün yanına geçiyoruz. Uzaktan Tepedeki Visagrad kalesinin ve Kemerli Vsegrad giriş kapısının fotoğraflarını çekip 16.40 gibi Visegrad’dan ayrılıyoruz. Hedefimiz Budapeşte’deki  otelimiz. Buradan da akşam Tuna Nehri’nde tekne gezintisine gideceğiz.

Visegrad Kalesi

Otelimizde bir müddet dinlendikten sonra 19.45 gibi otobüsümüze binip Budapeşte’nin peşte kısmına geçiyoruz. Yaklaşık  bir saat kadar Tuna yakınındaki trafiğe kapalı caddelerinde dolaşıyoruz. Nehrin kenarında bizim İstanbul İstiklal caddesindeki gibi  nostaljik bir tren seferler yapıyor. Saat 21.00 de tekne turu için otobüsümüze binip Tekneye bineceğimiz yere gidiyoruz.

Tuna Nehri

Tuna, Almanya’nın güneyinde yer alan Kara Orman bölgesinde doğup Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna’dan geçerek , 2.860 kilometrelik yolu katettikten sonra yine Romanya’dan kara denize dökülür. Bu yolculuğu esnasında  birçok akarsu kendisini besliyor.İrili ufaklı bu akarsuların 300 civarında olduğu söyleniyor. Avrupa’nın Volga’dan sonra en uzun nehri.

Tuna Osmanlılar için çok önemliydi. Osmanlı,Tuna üzerinde 80- 100 civarında hafif savaş gemisinden oluşan Tuna Nehri İnce Donanmasını kurmuştu. Batıya yapacağı birçok seferlerde asker,silah ve yiyecekler gemilerle Tuna’dan sevk edilirdi. İnşallah bu seyahatimizde Tuna Nehrini ve Tuna’nın geçtiği  dört başkenti ve birçok şehri görme fırsatımız olacak. Bunlardan Sava ile Tuna’nın birleşerek harika bir manzara oluşturduğu Belgrad’ı gördük, şimdi ikincisi Budapeşte’yi görüyoruz. İnşallah Bratislava ve Viyana’yı da göreceğiz.

Saat 21.30’da Tuna nehrinin üzerindeki tekne turumuz başlıyor. Tekneye girişimizde birer kart veriyorlar. Bu kartlarla teknedeki büfeden birer bardak içecek alıyoruz. İçecekler tekne turu fiyatına dahil. Tekneye oturup Tuna Nehri üzerinde, etrafın güzelliklerini temaşa ede ede  gidiyoruz. Artık hava hafiften kararmış, şehrin ışıkları yanmış, tarihi binalar ışıklandırılmış Manzara harika. Gündüz bir kısmını gördüğümüz yerleri şimdi ışıklandırılmış haliyle gece görüyoruz. Turumuz Avrupa’nın en ihtişamlı parlamento binasının önünden başlıyor. Tuna’nın bir kenarından gidip, öbür kenarından dönüyoruz. Rehberimiz yanlarından geçtiğimiz  mekanlarla ilgili bilgiler veriyor. Manzara o kadar büyüleyici ki biz fotoğraf makinelerini elimizden düşürmüyoruz. Parlamento binası gece bir başka görünüyor.Kuşlar ışığın cazibesine kapılmış binanın üstünde pervaneler gibi dönüyor.

Budapeşte’de gece Tunadan parlemento binası ve üzerinde dönen kuşlar 
                                     
Onun az ilerisinde üst tarafta kraliyet sarayı muhteşem görünüyor.

Budapeşte Kraliyet Sarayı

Tuna’nın üzerinde  birer gerdanlık gibi dizilmiş köprüler ışıklandırılmış onların altından geçiyoruz.

Budapeşte’deTuna üzerinde bir köprü
Zincirli Köprü

Karşı taraftaki gündüz dolaştığımız St. Mathias Kadedrali (Kanuninin yaptırdığı Ulu caminin yerine yapılmış) ışıklandırılmış yine harika görünüyor.Tuna boyunca bütün tarihi yapılar ışıklandırılmış. Nehre yakın yerlerdeki tarihi binaların üzerlerinde kuşlar dans ederek dönüyor. İnsan bu manzaradan gözlerini alamıyor. Tarihi doku çok iyi korunmuş.


Doyumsuz bir manzara eşliğinde tekne turumuz bir saat kadar sürüyor. Tekne turunun bitiminde yine Tuna üzerindeki gemi otelimize geliyoruz. Bu gece Budapeşte’deki son gecemiz. Sabah 06.45 de kahvaltımızı yapıp, 07.30 da Slovakya’ya gitmek için hareket edeceğiz. Akşamdan bavullarımızı toplayıp istirahata çekiliyoruz.

17.07.2018-Çarşamba. Bu gün gezimizin 5. Günü. Sabah 07.45 gibi otelimizden ayrılıyoruz. Artık alıştık sınır kapısından geçeceğimiz günlerde yolculuğumuz erken başlıyor. Çünkü sınır kapılarında ne kadar bekleyeceğimiz belli olmuyor. Gerçi Avrupa birli ülkelerinin geçişlerinde pasaport kontrolü olmuyor. Rehberimiz “Go box denilen bizdeki HGS gibi bir kart alıyor onunla geçiş yapılıyor.Çünkü Avrupa’da otobanlar köprüler ve birçok tünellerden geçiş ücretli. Go box’lar sınırdaki benzinliklerden de alınabiliyor.  Ama yolumuz uzun olunca biz yola gene erken çıkıyoruz. İlk hedefimiz Slovakya’nın başkenti Bratislava, Sonra da Çekya’nın başkenti Prag. Geceyi Prag’da geçireceğiz. Rehberimiz bu günkü tur programı hakkında bilgi veriyor.

Biz yol boyunca yine  etrafı izlemeye devam ediyoruz. Yol kenarındaki yerleşim yerlerinin kimi düz ovalara kurulmuş, kimisi de dağların yamaçlarına. Yamaçlardaki evler tıpkı bizdeki Karadeniz evleri gibi ormanın içinde dağınık . Tek katlı ve iki akıntılı. Sanırım bu bölgenin ortak bitkisi mısır ve ayçiçeği. Ovalar hep bu iki ürünle dolu. Otlar büyük rulolar halinde balle yapılmış henüz tarlalarda dağınık halde duruyor. Yine yolun geçtiği yerleşim yerlerinin kenarlarına ses duvarları yapılmış. Yol boyunca gördüğümüz ağaçlar yine çınar, az sayıda çam, bol miktarda akasya, kavak.  Yerleşim yerlerinin civarında ceviz, iğde ve cinsini bilemediğimiz bazı ağaç türleri…Tabii çok sayıda da rüzgar gülleri var.

Macaristan’da, başta Budapeşte olmak üzere Szentendre, Estergon ve visegrad… Her biri harika yerler. Ama biz biliyoruz ki gezilecek başka yerler de var. Mesela Budapeşte’de bulunan Gülbaba Tekkesi ve Türbesi. Rivayete göre Amasya’nın Merzifon ilçesinde doğan ve bir Bektaşi dervişi olan Gülbaba, Kanuni Sultan Süleyman’ın daveti üzerine Budin seferine katılır. Budin fethedildikten sonra orada bir tekke kurarak Macaristan’da İslamın yayılmasına öncülük eder. 1 Eylül 1541’de burada vefat eder. Cenazesini Şeyhülislam Ebu’s-Suud Efendi kıldırır. Cenazesine Kanuni de katılmıştır. Türbesi Budapeşte’nin Buda kısmında Gültepe (Rozsandop) mevkiindedir. Yanı başında da Tekkesi vardır.

Yine Budapeşte’de, 1683 2. Viyana kuşatmasından sonra Budapeşte‘yi savunurken şehit düşen son Osmanlı valisi Abdurrahman Avni Paşa’nın mezarı da bulunmaktadır.

Yine Budapeşte’de, 1. Dünya Savaşında Galiçya cephesinde şehit düşen Osmanlı askerleri, Sokullu Mehmet Paşa’nın ve Kanuni’nin torunlarının da bulunduğu Türk şehitliği vardır.

Zigetvar’da ise Kanuni Sultan Süleyman’ın Türbesi bulunmaktadır. Zigetvar’ın kuşatılması esnasında kalenin alındığını  göremeden  vefat eden Kanuni’nin iç organlarının gömüldüğü otağının yerine, daha sonra oğlu 2. Selim tarafından bir türbe yaptırılmıştır. Avusturya ordusunun Macaristan’ı işgali sırasında bu türbe yıkılmış ancak 1994 yılında açılan Türk-Macar dostluk parkına türbe tekrar yapılmıştır.

Programımızda olmadığı için bu gezimizde buralara uğrayamadık. İnşallah bir başka seferde buraları da görme imkanımız olur.


0 yorum:

Yorum Gönder