KARADAĞ
Kendisi aslen Karadağlı olan otobüs görevlisi ve yardımcı
rehber Sezer Bey Karadağ hakkında bilgi veriyor. Nüfusunun 650.000 olduğunu,
Başkentinin otelimizin bulunduğu Podgorisa olduğunu, Podgorisanın nüfusunun ise
150.000 olduğunu, Karadağda 120.000 müslüman olduğunu, İslâm’ın resmi din
olduğunu söylüyor. Tabii bu arada Karadağlıların ne kadar tembel olduğunu
anlatan hikâyeleri kahkahalarla dinliyoruz.
Saat 21.00 gibi podgorica’daki otelimize varıyoruz. Hotel Aurel (4 yıldız). Lobisi 2. Katta ama
asansörü tek . girerken bu nasıl otel? dedik ama içine girince oldukça güzel
olduğunu gördük. Odalarımıza yerleştik . Sonra restorana inip açık büfe
yemeğimizi yedik. Buranın da çeşitleri oldukça boldu. Sonra istirahata çekildik.
Sabah 06.30 gibi kahvaltıya indik. 07.30 gibi de otelden ayrıldık. Hedefimiz
Bar şehri.
Rehberimiz Bar şehri ile ilgili bilgi veriyor. İtalya’nın
tam karşı kıyısına denk geldiğini söylüyor.
Bara giderken Stomore kasabasından geçiyoruz. İki tarafında
yine yüksek sıradağlar var. Yollar bir gidiş, bir geliş, Trenle ulaşım daha
yaygınmış. Binalarda sık sık “SOBE” veya
“APARTMANİ” yazılarına rastlıyoruz. Bu turistler için oda anlamına
geliyormuş. Rehberimizin söylediğine göre
Karadağ son yıllarda çok Avrupalı ve Rus turist alıyormuş. Onları
barındıracak otelleri olmadığı için böyle bir yönteme başvurmuşlar. Adam evinin
bir odasını turistlere kiraya verebiliyormuş. Bir sobe gecelik 6-10 Euro
arasıymış. Bu bir devlet politikasıymış. Az ileride sabahın erken saatlerinde
insanların Adriyatik denizine girdiklerini görüyoruz.
Bar şehrine varıyoruz. Şehir iki kısımdan oluşuyor. Eski
Bar, Yeni Bar.Eski Bar (Stari Bar) Biraz daha yukarıda, eski yerleşim birimi.
Yeni Bar ise Deniz kenarında. İkisinin arası yaklaşık 4 km.
Eski Bar 1571’de Osmanlıların yönetimine girmiş. Bar’ı Pertev Paşa almış.Hıristiyan ahalinin hakları garanti altına alınmış.O tarihte Bar Kalesinin içine Selimiye Camii inşa edilmiş. 1878’de Osmanlıların yönetiminden çıkmış. Karadağ’a dahil edilmiş. Üç asırdan fazla Osmanlının elinde kalmış. Bu gün şehrin nüfusu 45.000 olduğunu, bunlardan 5.000’inin Müslüman olduğunu öğreniyoruz.
Eski Bar 1571’de Osmanlıların yönetimine girmiş. Bar’ı Pertev Paşa almış.Hıristiyan ahalinin hakları garanti altına alınmış.O tarihte Bar Kalesinin içine Selimiye Camii inşa edilmiş. 1878’de Osmanlıların yönetiminden çıkmış. Karadağ’a dahil edilmiş. Üç asırdan fazla Osmanlının elinde kalmış. Bu gün şehrin nüfusu 45.000 olduğunu, bunlardan 5.000’inin Müslüman olduğunu öğreniyoruz.
Biz doğru eski Bar’a gidiyoruz. Yüksekçe bir yerde
otobüsümüzü durdurup bar Kalesine doğru taş yoldan yürüyoruz.
Kalenin önünde fotoğraf çekilip oradan eski camiye
çıkıyoruz. Cami yine kapalı. Şadırvanında elimizi yüzümüzü yıkayıp, bir de eski
Barın yukarıdan fotoğrafını alıp aşağıya otobüse iniyoruz.
|
Caminin önünden Eski Barın(Stari Bar) görünüşü
|
Şehrin aşağısındaki
Bar İslâm Kültür Merkezi ve Selimiye
Camiine iniyoruz. Cami ile ilgili bilgi alıyoruz.Barda mevcut camilerin darlığı
ve ulaşım zorluğundan dolayı yeni bir cami ve Kültür merkezi yapılmasına karar
verilmiş. İslâm Birliğine ait Vakıf arazisinin üzerine 22 Temmuz 2002’de temeli
atılmış. Toplanan bağışlarla caminin ve
diğer tesislerin bir bölümünün kaba inşaatı yapılmış. Ancak tamamlanamamış.
Bunun üzerine TİKA Caminin ve Kültür Merkezinin yapımını üstlenmiş. Cami ve
kültür merkezi 30 Mayıs 2014 tarihinde bitirilmiş ve hizmete açılmış . Camiye, bu gün eski kalede, sadece
temel taşları bulunan caminin anısına “Selimiye Camii” adı verilmiş. Cami Karadağ’ın en büyük, Balkanların ise en
görkemli camisi olmuş. Aynı anda 2000 kişi namaz kılabiliyormuş. İslam Kültür
merkezi iki kanattan oluşuyormuş.Sağ kanadında dershaneler,bilgisayar odaları,
çocuk yuvası, kütüphane,araştırma merkezi , misafirhane, oturma salonu , tuvalet ve banyolar, çalışan
memurlara ait ofisler bulunmakta. Sol kanatta ise restoran, dini nikah salonu,
simültane tercüme odaları, İslâmi ürünlerin satışa sunulduğu mağaza ve
misafirler için konaklama yeri bulunuyormuş. Ayrıca spor ve kongre salonu da
unutulmamış.
Biz bu iki kanattan lavaboların bulunduğu bölümü geziyoruz.
Lavabolara gidip abdestimizi alıyoruz. Raflardan havlu alıp gönül rahatlığı ile
kullanıp ayrı bir yere koyuyoruz. Burada havlular her namaz vaktinde
değişiyormuş. Bir havluyu sadece bir kişi kullanıyor.Sonra tekrar yıkanıyormuş.
Havlular zaten mis gidi kokuyor. Her
taraf pırıl pırıl. Sonra camiye gidip namaz kılıyoruz. Budva‘ya gitmek üzere
Stari Bar’dan ayrılıyoruz. Yeni Bardan geçiyoruz. Burada Eski Bar’ın aksine Her
tarafta büyük Kiliseler Görüyoruz. Haçları süslü Ortodoks kilisesi, Haçları düz
Katolik kiliseleri… Adriyatik kıyısındaki plajda denize giren insanlar
görüyoruz. Hedefimiz Budva. Bar-Budva arası 48 km.
Yeni Bar’da Bir Ortodoks Kilisesi
|
Yeni Bar’da Bir Katolik Kilisesi
|
Yeni Bar sahil plajı |
Budva’ya giderken yolda Sv. Stefan adasının önünde,yol
kenarında fotoğraf molası veriyoruz. Bu adacığı Singapurlu bir iş adamı satın
almış ve otel olarak işletiyormuş. Avrupa’nın zengin sosyetesi burada kalıyormuş. Gecelik fiyatları el yakan
cinstenmiş. Uzaktan az katlı kiremitli birçok bina görünüyor. Uzaktan
fotoğraflarımızı aldıktan sonra yolumuza devam ediyoruz.
Sv. Stefan adası
|
BUDVA
:Rehberimiz Osmanlının sadece Budva’da Adriyatiğe inebildiğini, Budva’nın da 2
yıl Osmanlıların elinde kaldığını, son yıllarda burasının Güney Avrupa’nın en
gözde tatil mekanlarından birisi haline geldiğini söylüyor. Biz de zaten
geçerken denize giren insanları görüyoruz. Plajlar dolu. Budva da Adriyatik
denizi kenarında çok güzel bir şehir.
Budva |
Budva’dan
otobüsümüzle geçiyoruz. İnip şehrin içini gezemiyoruz. Budva’nın
çıkışında deniz kenarında , tepenin üzerinde,Osmanlının karşısında Macaristan
sınır karakolunun kalıntılarını görüyoruz.
Sağ tarafımızda yine yüksek sıradağlar. Kara dağ’ın esas adı Zeta’ymış.
Venedikliler denizden Lofcan dağını
görmüşler “Montonego” Karadağ demişler. Böylece adı Karadağ olarak kalmış.
Budva’dan sonra hedefimiz Kotor. Budva
-Kotor arası 23 km. Uzun bir tünelden sonra Kotor’a geliyoruz.
KOTOR
Kotor, Kümes anlamına geliyormuş. Üç tarafı yüksek dağlarla
çevrili tarihi bir şehir. UNESCO’ nun
dünya Kültür Mirası listesinde bir şehirmiş. Nufusu 13.500
civarındaymış. Osmanlılar bu şehre hakim olamamışlar. Çok korunaklı bir şehir.
Yollar dar olduğu için girişte trafik çok yoğun. Onun için yavaş yavaş
gidiyoruz. Sağ tarafta Çok dik yamaçlı sıradağlar var. Aşağıdan yukarıya doğru
yapılmış surları görüyoruz.Bu dağa bu surlar nasıl yapılmış diye hayretler
içinde kalıyoruz. Rehberimiz surun yüksekliğinin bazı yerlerde 20 metreyi
bulduğunu söylüyor. Kalenin eski kapısına yakın bir yerde otobüsümüzden inip,
Batı deniz kapısından şehre giriyoruz. Bunun dışında şehrin iki kapısı daha
varmış. Skurda nehrinin üzerinde Nehir
kapısı. Bu kapıya nehrin üzerinden köprüyle gidiliyor.Diğeri de Güney Kapısı.
Girişte Türkçe yazılı bir kale haritası veriliyor. Hemen girişte bir meydan var
. Adı silah meydanıymış. Meydana bakan uzun bir saray var. Dükler sarayıymış.
Orada başka bir yapı daha var.Orası da silahlar deposuymuş. Karşıda saat kulesi
var. Kalede binalar iç içe girmiş. Kale içinde 9 tane saray, 14 tane Kilise ve
manastır varmış. Bunların dışında birçok
da kamu binası. Binaların balkonları çiçek bahçesi gibi. Eski şehri gezip
dışarıya çıkıyoruz.
Kotor Kalesi
|
Kotor Kale Kapısı |
Kotor Kalesinin İçi ve surların görünüşü |
Oradan geldiğimiz
yöne doğru biraz yürüyoruz. Sol tarafta
İslam Mekezi’nin yaptırdığı, iki katlı ev görünümünde bir mescit var orada
namazlarımızı kılıyoruz. Mescidin ön tarafında küçük bir dere yatağı var. Ama
suyu yok. Derenin kenarında ağaçlar var. Bunu yaptıranlardan Allah razı olsun
diyoruz ve yürüyerek otobüsümüze gidiyoruz. İleride Kotor körfezinden karşı
tarafa feribotla geçip yolumuza devam ediyoruz.
İslam
Merkezinin Kotor’daki Mescidi
|
Kotor körfezi
|
Oradan Hırvatistan- Dubrovnik’e gideceğiz. Ancak rehberimiz
Sınırda 5-6 km kadar kuyruk olduğunu
öğrenmiş. Bu 5-6 saat sınırda beklemek anlamına geliyor. Kotor-Dubrovnik
arası 90 km. Rehberimiz bu durumda güzergahı değiştirip, akşam kalacağımız otelin bulunduğu, Bosna’nın
Sırp bölgesindeki Trebinje’ye gidip otele yerleşmenin sonra da oraya yakın olan
sınır kapısından geçmenin daha doğru olacağını söylüyor ve öyle yapıyoruz.
0 yorum:
Yorum Gönder