ÇEK CUMHURİYETİ
Saat 14.45 gibi Slovakya’dan
ayrılıp Çek Cumhuriyetine giriyoruz. Hedefimiz Prag. Yaklaşık 209 km. yol kat
edeceğiz.
Yol üzerinde Brno şehrinin
kıyısından geçiyoruz. Rehberimiz şehirle ilgili bilgi veriyor.
Brno, Çek Cumhuriyeti'nin en
büyük ikinci kenti. Tarihsel Morovya'nın eski başkenti. Nüfusu 400.000
civarında
Prag’a
giderken yol boyunca Betondan veya camdan yapılmış ses duvarlarını yine
görüyoruz. Bazı yerlerde duvarların üzerlerine sarmaşıklar sarmış.
Prag
Prag
Prag |
Saat 18.00 gibi Prag uzaktan
görünüyor. Rehberimiz prag’la ilgili bilgi veriyor. Buradaki halkın %70’ini
Ateistlerin oluşturduğunu, onun için de kiliselerin çoğunun sanat galerisine
dönüştürüldüğünü, Skoda fabrikasının
burada olduğunu, tramvayların ve
araçların çoğunun markasının Skoda olduğunu söylüyor.
Prag, Çek Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük
şehri. Tarihi ve eğlence mekanlarıyla ünlü bir şehir. Geçmişte Çekoslovakya' ya
da başkentlik yapmış. Orta Bohemya'da,
ortasından Vltava Nehri geçiyor ve yaklaşık 1.2 milyon nüfusa sahip. Şehrin dış
kenarlarında çok katlı modern binalar var. Biraz içeriye merkeze girildiğinde
tarihi yapıların olduğunu görüyoruz. Tren garının yanından geçiyoruz. Oldukça
büyük bir gar. Gar binası da tarihi bir yapı.
Prag- Tren garı |
Oradan tarihi binaların arasından
geçip panoramik bir şehir turundan sonra otobüsümüz Vltava nehrinin kenarında
duruyor.
Burada gezeceğimiz yerler
arasında; Hradcany Kale Bölgesi, Loratta Kilisesi, Cumhurbaşkanlığı Sarayı,
yapımı 600 yıl süren neo-gotik Rönesans ve barok özellikleri bünyesinde
barındıran St. Vitüs Katedrali, Simyacılar sokağı, Franz Kafka’nın evi, 13.
Y.yılda baş mimar Peter Parler tarafından yapılan, üzerinde 31 Aziz heykelinin
bulunduğu Charles Köprüsü, eski şehir meydanı, 15. Yüz yılda inşa edilen
üzerinde 12 havarinin bulunduğu tarihi
Astronomik Saat Kulesi ve TYN kilisesi. Akşama da Vltava nehrinde yemekli tekne turu var.Tabii yine bu tur
ekstra. Bu tura katılmak isteyenler kişi başı 45 euro ödemeleri gerekiyor.
Katılmayacaklar ise şehir merkezinde kalacak, tur bitince hep birlikte otobüsle
otele gideceğiz.
Otobüsümüzden inip yürüyerek önce
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na gidiyoruz. Saraya gitmek için biraz yokuş tırmanmak
gerekiyor. Saraya girerken üstümüz ve çantalarımız polis tarafından aranıyor.
Biraz yürüdükten sonra sarayın birinci
bölümüne geliyoruz. Cumhurbaşkanlığı Sarayı üç bölümden oluşuyormuş. Önce
birinci bölüme giriyoruz. Ortada bir anıt var, önünde de bir kuyu. Orta Avrupa’da veba hastalığının
yaygın olduğu yıllarda sarışın kadınların veba hastalığını taşıdıklarına
inanılırmış. Onun için sarışın kadınlar bu kuyuya atılırmış.
Buradan sarayın ikinci bölümüne geçiyoruz. Rehberimiz Kral Charles ve Vitüs katedrali hakkında şu bilgiyi veriyor. Kral Charles 14. ve 15. yüzyıllarda yaşamış.Vltava nehri üzerindeki Charles köprüsü başta olmak üzere şehirde birçok kalıcı eser bırakmış. Rivayete göre ölmeden önce bir Vasiyette bulunmuş: “Benim tacımı ben öldükten sonra kimse takmasın. Kim takarsa da hayrını görmesin.” Demiş. Dünya Savaşı sırasında Almanlar burayı işgal edince bir Alman Komutan tacı başına geçirmiş. 6 ay içinde oğlu, bir yıl içinde de kendisi ölmüş.
Veba kuyusu ve anıtı |
Buradan sarayın ikinci bölümüne geçiyoruz. Rehberimiz Kral Charles ve Vitüs katedrali hakkında şu bilgiyi veriyor. Kral Charles 14. ve 15. yüzyıllarda yaşamış.Vltava nehri üzerindeki Charles köprüsü başta olmak üzere şehirde birçok kalıcı eser bırakmış. Rivayete göre ölmeden önce bir Vasiyette bulunmuş: “Benim tacımı ben öldükten sonra kimse takmasın. Kim takarsa da hayrını görmesin.” Demiş. Dünya Savaşı sırasında Almanlar burayı işgal edince bir Alman Komutan tacı başına geçirmiş. 6 ay içinde oğlu, bir yıl içinde de kendisi ölmüş.
Rehberimiz Kral hakkında bu
bilgiyi verdikten sonra Saray bahçesinde bulunan görkemli Vitüs Katedrali
hakkında da şu bilgiyi veriyor.
Katedralin yapımına 12. yüzyılda
başlanmış, 18 yüzyılda tamamlanmış. Yapımı yaklaşık 600 yıl sürmüş. Gotik
mimari tarzında yapılmış. Alttan geniş başlanmış, yukarıya doğru giderek
incelmiş. Yağmur olukları şeytan şeklinde yapılmış. Bununla içeride ibadet
yapılırken şeytanların dışarıya doğru kaçmaya çalıştıkları gösterilmek
istenmiş.Dışından sarayın ve kilisenin fotoğraflarını alıyoruz.
Vitüs Katedrali ve saraydan geçişi |
Sarayın birinci katında bir
balkon var. Cumhurbaşkanı oradan halka balkon konuşmasını yaparmış. Saraydan
Katedrale bir geçiş var. Cumhur başkanı ve çalışanlar kiliseye oradan geçerlermiş.
Cumhurbaşkanlığı sarayı ve balkon |
Katedrale bitişik bir de iki
katlı ev görüyoruz. Orası da katedralde görev yapan papaz ve çalışanların
kaldığı yermiş.
Vitüs Katedrali görevlilerinin kaldığı ev |
Orada bir de heykel görüyoruz. At
üzerinde birisi mızrakla ejderhayı öldürüyor. O da Hindistan’da bir ejderhayı
öldürdüğüne inanılan, onların kahramanlarından St.George imiş.
Sarayın bahçesinde toplu bir fotoğraf
çekildikten sonra aşağıdaki çıkış kapısına doğru yürüyoruz.
İnerken sağ tarafta St. George Manastırını, sol tarafta da Maria Terasa’nın köşkünü görüyoruz.
Geziye katılanların Saray bahçesinde toplu fotoğrafı |
İnerken sağ tarafta St. George Manastırını, sol tarafta da Maria Terasa’nın köşkünü görüyoruz.
Saray yüksekte olduğu için surların üzeri Prag’ın fotoğrafını çekmek için harika manzaralar sunuyor. Biz de bu manzaranın fotoğraflarını çekip merkeze doğru iniyoruz.
Çekya kendi para birimi olan çek koruna’sını
kullanıyor. Biz de inerken yol üzerindeki bir döviz bürosuna uğrayıp bir miktar
euroyu korun’a çevirtiyoruz. Çünkü iki gün prag’da kalacağız.
1 euro yaklaşık 25 korun.
Vltava nehrinin üzerinden bir
köprüden geçerken rehberimiz sağdaki köprünüm Charles köprüsü olduğunu söylüyor
ve köprü ile ilgili bilgi veriyor. Köprünün bulunduğu yerde eskiden ahşap bir
köprü varmış, Charles Onun yerine bu köprüyü yaptırmış ve sonra da köprüye
kendi ismini vermiş. Köprü yapılırken 2 tane de Gözetleme Kulesi yapılmış. Bu
kulelerden birisi köprünün bir ucunda,
diğeri de köprünün diğer ucunda yapılmış. Köprü yapılırken Vitüs katedralinde
hizmet vermiş 31 rahibin de heykeli köprünün üzerine kenarlara yapılmış.
Vltava nehrinin üzerindeki
Köprüden sonra nehrin sağ tarafına bir geminin geçeceği kadar bir yer yapılmış.
Sol tarafta ise uzun bir set yapılmış. Sular setin üzerinden küçük bir şelale
gibi dökülüyor. oradan gemilerin geçmesi mümkün değil. Bunu nehrin su seviyesini
kontrol altına almak ve taşkınları önlemek amacıyla yapmışlar. 2000’li yıllarda
bir taşkında 61 kişi ölmüş. Gemi geçeceği zaman su seviyesi yükseltiliyormuş.
Köprüden geçip merkeze doğru
yürüyoruz. Her taraf tarihi bina. Biz biraz yürüyüp Astronomik meydan veya Old Town meydanı da
denilen meydanda, tarihi Aziz Nikolas
kilisenin karşısında duruyoruz. Kilise
17. Yüzyılda yapılmış. Aziz Nikolas da Hıristiyanlıktaki Noel Baba
gibi insanlara hediyeler verirmiş.
Aziz Nikolas kilisesinin
karşısında Astronomik saati görüyoruz. Astronomik saat 1400’lü yıllarda
yapılmış. Saat hala çalışır durumdaymış. Astronomik Saat, 12 saat dilimini ve
12 burcu sembolize ediyormuş. Saat’in sağ ve sol kısmında dört tane heykel
bulunuyormuş. Elinde para kesesi bulunan heykel yahudiymiş. Diğer bir heykel
ise elindeki aynaya bakarak dünyanın umurunda olmadığını ifade ediyormuş.
Üçüncü heykel ise elindeki mandolin ile zevki sefayı temsil edermiş. İskelet
şeklinde olan heykel de ne olursa olsun her canlının bir gün ölümü tadacağını
simgelermiş.
Astronomik Saat restore edildiği
için biz ön yüzünü göremiyoruz. Arka yüzünü görmekle ve rehberimizin verdiği
bilgilerle yetiniyoruz.
Oradan dönüp tekne turu için Vltava nehrin
kenarına gidiyoruz. Yaklaşık 430 km. uzunluğa sahip nehir Prag yakınlarından
başlayarak Prag’ın ortasından geçip Almanya'da bulunan Elbe Nehri'ne akıyor.
Debisi: 149,9 m³/s .Tekne turları için oldukça elverişli. Prag’a ayrı bir
güzellik katıyor.
Gemiye binip önce yemek için
lokanta kısmında bize ayrılan masalara oturuyoruz. Açık büfe olduğu için servis
tepsilerimizi alıp yemeklerin başına geçiyoruz. Balık çeşitlerinden, tavuk
baget, meyve ve içecek olarak da meyve suyu alıyoruz. Buralarda balık
rahatlıkla yiyebileceğimiz yemek çeşitlerinden. Dört çeşit balık yapmışlar, her
birisi harika ama ben en çok somon balığı lakerdasını sevdim. Belki de balık
salamurasını sevdiğim içindir.
Yemeğimizi yedikten sonra içeceklerimizi alıp
geminin güvertesine çıkıyor ve Vltava
nehir turumuzu yapıyoruz. Yine hava hafif kararmış şehrin ışıkları
yanmış. Tarihi binalar ve Vltava nehri üzerindeki köprüler ışıklandırılmış.
Yani manzara harika. Gemimiz yavaş yavaş hareket ediyor biz de o doyumsuz
manzaranın keyfini çıkarıyoruz. Tıpkı Tuna nehrindeki tekne turu gibi. Teknemiz
Charles köprüsünün altından geçiyor ve bir sonraki köprüye varmadan dönüyor. Bu
defa da nehrin öbür kıyısından yavaş yavaş geldiğimiz yere dönüyoruz. Şehrin
tarihi binalarının geceleyin ışıklandırılmış hallerini de görmüş oluyoruz. Tekne turumuz yaklaşık iki
saat sürüyor.
Oradan yürüyerek otobüsümüze
gidiyoruz.Oradan da kalacağımız otele. Otel odasına girdiğimizde hayal
kırıklığına uğruyoruz. Oda o kadar dar ki, mezar gibi. Dört duvarın arasına bir
yatak koymuşlar.
Bavullarımızı açacak yer yok.
Tabi durumu aşağıya inip resepsiyona bildiriyorum ama başka odaları olmadığı
için yapabilecekleri bir şey olmadığını söylüyorlar. Odaya çıkıp durumu
Whatsapp’tan rehbere bildiriyorum ama o gece için yapacak bir şey yok. Çaresiz
o gece o odada yatıyoruz.
Karlovy Vary
18 Temmuz Çarşamba. Bu gün
gezimizin 6. Günü. Sabahleyin kalkıp kahvaltımızı yapıyoruz ve otobüsümüze
biniyoruz. Bu gün gezeceğimiz yer Karlovy Vary. Bu da ekstra. Karlovy Vary’ye
gitmek isteyenler kişi başı ekstra 40 euro ödemesi gerekiyor. Katılmayacak olanlar
otelde kalıyor . Onlar da kendi imkanlarıyla Prag’ı gezecekler.
Saat 08.30 gibi otobüsümüz
hareket ediyor. Rehberimiz bu günkü gezimizle ilgili bilgi veriyor.
Kaplıcalarıyla ünlü Karlovy Vary şehrine gideceğiz. Gezimiz esnasında
Atatürk’ün 1918’ de kaldığı oteli, Mozart’ın, Göthe’nin Beethoven’ın, Puşkin’in
evlerini göreceğiz. Ayrıca 12 farklı termal suyun çıktığı galerileri ziyaret
edeceğiz.
Yine yol boyunca etrafı
inceliyoruz. Buğdaylar hasat ediliyor. Mısır tarlaları, haşhaş tarlaları, erik, elma , ceviz ağaçları…
Saat 11.30 gibi Karlovy Vary’ye
geliyoruz. Karlovy Vary, Çek Cumhuriyeti'nin Bohemya bölgesinde bulunan bir
şehir. Şehir 1350 yıllarında kurulmuş.
Kaplıcalarıyla ünlü bir turizm kenti. Nüfusu yaklaşık 50.000 civarında Burası da Avrupa’nın diğer yerleşim
yerleri gibi oldukça ağaçlık. Her taraf yemyeşil. Dağların arasında bir tatil
kenti görünümünde. Bizim Yalova Termal’e benziyor.
Karlovy Vary |
Şehrin ortasından Vltava nehrinin
bir kolu olan Slovevska nehri geçiyor.
Şehrin yanından geçip bir merkezde duruyoruz.
Otobüsle şehre girmek yasakmış. Bütün tur otobüsleri burada duruyor. Gelenleri
şehre belediye otobüsü taşıyor. Tabii ki parayla. Orada da turistlere yönelik
birkaç alışveriş merkezi var. Otobüsümüzden inip sıraya geçiyoruz. Belediye
otobüsü gelip yanaşıyor. Aldığı kadar otobüse biniyoruz.
Yaklaşık 2 km. kadar mesafeyi
belediye otobüsüyle ayakta gittikten sonra şehir merkezinde iniyoruz.
Rehberimiz eşliğinde yürümeye
başlıyoruz. Geçerken bir parkın içerisinde
ipten yapılmış örümcek ağına benzer hamak gibi bir şey görüyoruz.
Rehberimiz bunun örümcek adam (spider-man) filminin bazı bölümlerinin burada
çekildiğini göstermek için yapıldığını söylüyor.
Az ileride Sıgmund Freud’un ve
Atatürk’ün kaldığı oteli görüyoruz. Rehberimiz Atatürk’ün 1918’de Böbrek
tedavisi için buraya geldiğini ve 1 ay bu otelde kaldığını, otelin de
Atatürk’ün anısına bu tabelayı koyduğunu, Otelde Atatürk’e ait bir oda olduğunu, şu anda
restorasyon sebebiyle odanın kapalı olduğunu söylüyor.
Otelin duvarına Sıgmund Freud’un ve Atatürk’ün isminin yazılı olduğu tabelalar |
Sıgmund Freud’un ve Atatürk’ün kaldığı otel |
Oradan Slovevska nehrinin
üzerindeki bir köprüden Yeni Karlovy Vari’ye geçip Atatürk’ün çay içtiği otele
doğru gidiyoruz. Atatürk otelde kalırken
buraya da çay içmeğe gelirmiş.
Rehberimiz serbest zamandan sonra
toplanacağımız yerin burası olacağını söylüyor ve yolumuza devam ediyoruz.
İleride yolun sol tarafında bir mağaza gösterip burasının Türklere ait
olduğunu, buradan hediyelik
alabileceğimizi söylüyor. Az ileride bir başka hediyelik eşya satan Türk
mağazası daha görüyoruz.
Karlovy Vary kaplıcalarıyla meşhur. Farklı
sıcaklıktaki suların olduğu bir mekana giriyoruz. Farklı sıcaklıklarda üç ayrı
su. Biri 30 C°, Diğeri 50 C°, Bir diğeri ise 72 C° Üçünün de sıcaklığını
elimizle kontrol ettikten sonra bir miktar da içiyoruz. Doktorlar kişinin
hastalığına göre bu sulardan birini içmesini önerirmiş.
Binadan çıkıp yolumuza devam
ediyoruz. Rehberimiz bir başka suyun
çıktığı mekana bizi götürüyor. Kral Charles buraya avlanmak için gelmiş ve bir ceylanın suya atlayıp haşlandığını görmüş
. Daha sonra buraya bir yazlık köşk yaptırmış. Karlovy Vary, “Kralın Banyosu”
anlamına geliyormuş.
Rehberimiz burada 14.30’da Atatürk’ün çay
içtiği otelin önünde buluşmak üzere serbest zaman veriyor. Biz şehri kendimiz
dolaşmaya başlıyoruz. Nehir boyunca yürüyoruz. Nehrin karşı kıyısındaki evlerin
balkonları çiçeklerle donatılmış. Yamaçtaki evler çok güzel görünüyor. Yol
boyunca şehrin içerisinde birçok noktada çeşmelerin olduğunu ve bu kaplıca
sularının içilebilir sıcaklıkta aktığını, bazılarının ise biraz sıcak olduğunu görüyoruz. Karlovy Vary’de bu
sulardan içmek için porselenden değişik boy ve şekillerde emzikli ve saplı özel
bardaklar yapmışlar satıyorlar. Bir tane
de biz satın alıp kaplıcanın sıcak kükürtlü sularından içiyoruz.
Karbonatlı su tadı var. Mide
hastalıklarına iyi geliyormuş. Biz de 500 ml’lik iki şişeye su doldurup buluşma
noktasına doğru yürüyoruz.
Giderken yolumuzun üzerindeki
hediyelik eşya satan Türklerin Mağazalarına uğrayıp birinden kristalleriyle
ünlü bu şehirden kristal hediyelik eşyalar alıyoruz. Aslında bu turumuzda
Dünyaca ünlü Lapis Elmasın Çek Cumhuriyetindeki fabrika satış mağazasına da
gidip burada bir birinden değerli taşları
da görecektik. Ama programın bundan sonraki kısmı aksamasın diye Karlovy
Vary’deki Granit, porselen , kehribar,kristal taşlardan hediyelik eşyaların
satıldığı mağazalarda görmekle yetiniyoruz. Saat 14.30 gibi buluşup kristal ve
kaplıcalarıyla meşhur bu güzel şehre veda ediyoruz. Yine geldiğimiz belediye
otobüsüyle tur otobüsümüzün yanına gidip Prag’ın yolunu tutuyoruz.
Rehberimiz bizi Prag merkezde
bırakıyor. Ekstra ortaçağ eğlencesi ve yemeğine katılacaklarla gidiyor. Biz de
kendimiz Prag’da daha önce gidemediğimiz yerlere gidiyoruz. Daha önce altından
geçtiğimiz Charles köprüsünün üstünden geçip Franz Kafka’nın evini ziyaret
ediyoruz.
Franz Kafka, Yahudi asıllı Praglı
bir yazardır. 3 Temmuz 1883 yılında prag’da doğar. Almanca konuşan Yahudi bir
ailenin altı çocuğundan en büyüğüdür.
1901 yılında Liseden mezun olur. Üniversitede hukuk tahsili yapar.
Eserlerinde suç, özgürlük, sorumluluk , yabancılaşma gibi temaları işler.
Babasıyla ilişkileri hiçbir zaman iyi olmaz. Despot bir babası vardır. Babasıyla
olan ilişkileri eserlerine de yansır. Sağlığında Almanca konuştuğu için Çekler
tarafından, Yahudi olduğu için de Almanlar tarafından sevilmez. Franz Kafka
akciğer kanserine yakalanır ve 3 Haziran 1924’te 40 yaşında ölür. Mezarı Prag’da Yahudi mezarlığındadır.
Bıraktığı eserlerden en çok bilinenleri Dava, Dönüşüm, Şato Babaya Mektup ve
Milena’ya Mektuplar adlı eserleridir. Kafka eserlerini Almanca olarak
yazmıştır.
Kafka, yakın arkadaşı Max Brod’a
öldüğünde eserlerinin hepsini yakmasını vasiyet eder ancak arkadaşı Kafka’nın
vasiyetini yerine getirmez. Eserleri bugün Türkçeye de çevrilmiştir. Ölümünden
sonra Prag'daki evi bir müzeye dönüştürülür. Şimdi biz o evin önündeyiz.
Franz Kafka’nın evi |
Franz Kafka’nın evi |
Geldiğimiz köprüden yine geri
dönüyoruz. Köprünün girişinde bir heykel dikkatimizi çekiyor. Bir Osmanlı
gardiyanı zindanın kapısında beklerken tespih çekiyor. Yukarıdaki üç Aziz de
içerideki Hıristiyan esirleri kurtarmaya çalışıyor.
Charles köprüsü ve üzerinde Osmanlı askerinin de yer aldığı hapishane heykeli |
Hapishanenin yakından görünüşü |
Köprünün üzerindeki 31 azizin
heykellerinin fotoğraflarını da çekiyoruz.
Buluşma saatine kadar Vltava
nehrinin kıyısında gezinti yapıyoruz. Bazı dilencilerin duruşu da dikkatimizi
çekiyor. Dilenirken dizlerini, dirseklerini yere koyuyor ve başlarını öne
eğiyorlar. İnsanların yüzlerine bakmıyorlar. Burada dilencilerin insanların
yüzüne bakarak dilenmeleri yasakmış.
Saat 10.00 gibi Ekstra Ortaçağ
eğlencesine gidenler geliyor,
otobüsümüze binip otelimize gidiyoruz.
19 Temmuz 2018 Perşembe. Bugün
gezimizin 7. Günü. Sabah saat 07.30 da Prag’dan ayrılıyoruz. Hedefimiz
Avusturya- Viyana. Prag’da çok güzel iki
gün geçirdik. Tabii otel hariç. Otelde ilk akşam çok dar bir odada kaldık. 2. akşam odamızı
değiştirdik. Yataklar ayrı ayrıydı ama en azından ortada az da olsa boşluk
vardı. Rehberimiz giderken program hakkında bilgi veriyor. Önce Çekya’da bir
orta çağ kasabası olan Cesky Krumlov’a gideceğiz. Bu tur ekstra. Katılmak
isteyenler kişi başı 25 euro ödemesi gerekiyor. Katılmayacaklar yine bir benzin
istasyonuna bırakılacak ve dönüşte oradan alınacak.
Český Krumlov (Çeski Kurumlov)
Český Krumlov, Çek Cumhuriyeti'nde UNESCO
tarafından Dünya Mirasları Listesine alınmış küçük bir şehir. Nüfusu yaklaşık
15.000 civarında. Ortasından Vltava nehri geçiyor. Rehberimiz burasını masal
şehir olarak nitelendiriyor. Komünizm döneminde harabeye dönen kasaba
1990’lardan itibaren tekrar restore edilmiş ve turistlerin ziyaretine sunulmuş.
Şehir gerçekten güzel turistik bir yer. Önce
buraya zengin bir Alman aile olan Rossanberg ailesi yerleşmiş, sonra diğer zengin Almanlar gelip yerleşmişler. 1. Dünya
savaşına kadar şehri Rossanberg,
Eggenberg, Schwarzenberg gibi Alman soyluları yönetmiş. Otobüsümüzü durdurup bir müddet ağaçların
arasından yukarıya doğru tırmandıktan sonra
harika bir manzarayla karşı karşıya kalıyoruz. Vltava nehri burada
yukarıdan W şeklinde görünüyormuş. Nehir kalenin dibinden akıyor. Biz de
değişik açılardan şehrin fotoğrafını çekiyoruz.
Kalenin içinde bir kule
görüyoruz. Saat kulesi. Bizdeki galata kulesi gibi. Şehre herhangi bir saldırı
anında, bayramlarda veya ibadet zamanlarında burada çan çalınarak halka haber
verilirmiş. Oradan aşağıya doğru iniyoruz. Kulenin yanında bir meydanda duruyoruz.
Duvarlarda bazı resimler görüyoruz. Rehberimiz bunların Alman aristokrat
ailelerin resimleri olduğunu bunların punto punto çizildiğini söylüyor. Kalenin
alt kısmındaki askeri müzeyi gösteriyor.
Cesky Krumlov kalesinden manzaralar |
Saat Kulesi |
Cesky Krumlov kalesinden manzaralar |
Cesky Krumlov kalesinden manzaralar |
Cesky Krumlov kalesinden çıkıp şehir merkezine
doğru yürüyoruz. Vltava nehrinin üzerindeki Azize Barbara köprüsünden
geçiyoruz. Azize Barbara İznik doğumluymuş.Katolik bir Hıristiyanmış. Babası
ise paganmış. Babası Barbara’nın evlenip yanından ayrılmasını istememiş. Onu
bir kuleye kapatmış. Barbara, bir rahibin doktor kılığında kuleye girmesini
sağlamış ve ona vaftiz olmuş. Onu babası
öldürmüş. Onun için Azize Barbara Katolikler arasında çok sevilirmiş ve köprüye
ismi verilmiş.
Barbara köprüsünden geçip merkeze doğru tarihi
evler arasından yürüyoruz. Merkezde yine Veba anıtının önünde duruyoruz. Artık
bu veba anıtlarının ve kuyularının öyküsünü öğrendik.
Rehberimiz 12.45 te buluşmak
üzere serbest zaman veriyor. Biz eşimle yukarıya doğru yürüyoruz. Bir başka
Türk kafilesi oradaki St.Vitus kilisesine giriyor. Biz de onlarla birlikte
kiliseye giriyoruz. Girerken başımdaki şapkayı çıkarmayı unutmuşum . Girişteki
görevli eliyle işaret ediyor. Bende şapkamı çıkarıp içeriye giriyorum.
Kilisede duvarlarda 13 adet resim
görüyoruz. Rehber ilk resimden başlayarak anlatmaya başlıyor. Bunlar Hz.
İsa’nın doğumundan çarmıha gerilip sonra defnedilinceye kadar hayatını anlatan
resimlermiş. Orada Vaaz edilen kürsüyü, mihrabı, Günah çıkarılan yeri ,
Hristiyanların ibadet esnasında oturdukları sıraların her birini ayrı ayrı
inceleme imkanı buluyoruz. Bol bol da fotoğraf ve video çekiyoruz. Kilisenin
içi gerçekten çok ihtişamlı.
St.Vitus kilisesinde Hz. İsa’nın doğumundan çarmıha gerilip sonra defnedilinceye kadar hayatını anlatan resimler |
St.Vitus kilisesinde günah çıkarma kabini |
Sonra oradan biraz daha yukarıya çıkıp
gezdiğimiz kalenin, kulenin ve Vltava nehrinin fotoğraflarını çekiyoruz.
Çesky Krumlov’dan görüntüler |
Az yukarıda bir şapel görüyoruz. Şapel, kırsal alanlarda ve küçük yerlerde veya yol kenarlarında Hıristiyanların dinsel ihtiyaçları karşılamak için yapılmış dua etme ve mum yakma yerlerine deniyor. Avrupa’da yol kenarlarında küçük şapelleri çok görürsünüz. Genelde trafik kazalarında yakınlarını kaybedenler kazanın olduğu yerlere küçük şapeller yaparlarmış. Çesky Krumlov’da da küçük bir şapele rastlıyoruz.
Oradan şehir merkezine doğru iniyoruz. Buluşma
zamanına daha vaktimiz olduğu için Vltava nehrinin kenarına gidiyoruz .
Köprüden doyumsuz manzarayı seyredip birkaç kare de fotoğraf çekiyoruz. Sonra
da buluşma noktasına doğru yürüyoruz.
Herkes buluşma noktamız olan veba
anıtının önüne birer ikişer geliyor. Sayı tamamlanınca otobüse doğru hareket
ediyoruz. Bu defa gelişimizden farklı bir yoldan geçerek otobüsümüze
ulaşıyoruz.13.20 gibi rüya şehir Cesky Krumlov’dan ayrılıyoruz.
0 yorum:
Yorum Gönder