7 Aralık 2018 Cuma

Büyük Orta Avrupa Turu Günlüğü IV - ÇEK CUMHURİYETİ


ÇEK CUMHURİYETİ





Saat 14.45 gibi Slovakya’dan ayrılıp Çek Cumhuriyetine giriyoruz. Hedefimiz Prag. Yaklaşık 209 km. yol kat edeceğiz.

Yol üzerinde Brno şehrinin kıyısından geçiyoruz. Rehberimiz şehirle ilgili bilgi veriyor.

Brno, Çek Cumhuriyeti'nin en büyük ikinci kenti. Tarihsel Morovya'nın eski başkenti. Nüfusu 400.000 civarında

Prag’a giderken yol boyunca Betondan veya camdan yapılmış ses duvarlarını yine görüyoruz. Bazı yerlerde duvarların üzerlerine sarmaşıklar sarmış.

Prag


Prag

Saat 18.00 gibi Prag uzaktan görünüyor. Rehberimiz prag’la ilgili bilgi veriyor. Buradaki halkın %70’ini Ateistlerin oluşturduğunu, onun için de kiliselerin çoğunun sanat galerisine dönüştürüldüğünü, Skoda  fabrikasının burada olduğunu,  tramvayların ve araçların çoğunun markasının Skoda olduğunu söylüyor.

Prag

Prag, Çek Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri. Tarihi ve eğlence mekanlarıyla ünlü bir şehir. Geçmişte Çekoslovakya' ya da başkentlik yapmış.  Orta Bohemya'da, ortasından Vltava Nehri geçiyor ve yaklaşık 1.2 milyon nüfusa sahip. Şehrin dış kenarlarında çok katlı modern binalar var. Biraz içeriye merkeze girildiğinde tarihi yapıların olduğunu görüyoruz. Tren garının yanından geçiyoruz. Oldukça büyük bir gar. Gar binası da tarihi bir yapı.


Prag- Tren garı

Oradan tarihi binaların arasından geçip panoramik bir şehir turundan sonra otobüsümüz Vltava nehrinin kenarında duruyor.

Burada gezeceğimiz yerler arasında; Hradcany Kale Bölgesi, Loratta Kilisesi, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, yapımı 600 yıl süren neo-gotik Rönesans ve barok özellikleri bünyesinde barındıran St. Vitüs Katedrali, Simyacılar sokağı, Franz Kafka’nın evi, 13. Y.yılda baş mimar Peter Parler tarafından yapılan, üzerinde 31 Aziz heykelinin bulunduğu Charles Köprüsü, eski şehir meydanı, 15. Yüz yılda inşa edilen üzerinde 12 havarinin  bulunduğu tarihi Astronomik Saat Kulesi ve TYN kilisesi. Akşama da Vltava nehrinde  yemekli tekne turu var.Tabii yine bu tur ekstra. Bu tura katılmak isteyenler kişi başı 45 euro ödemeleri gerekiyor. Katılmayacaklar ise şehir merkezinde kalacak, tur bitince hep birlikte otobüsle otele gideceğiz.

Otobüsümüzden inip yürüyerek önce Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na gidiyoruz. Saraya gitmek için biraz yokuş tırmanmak gerekiyor. Saraya girerken üstümüz ve çantalarımız polis tarafından aranıyor.

Saraydaki Vitüs Katedrali

Biraz yürüdükten sonra sarayın birinci bölümüne geliyoruz. Cumhurbaşkanlığı Sarayı üç bölümden oluşuyormuş. Önce birinci bölüme giriyoruz. Ortada bir anıt var, önünde de  bir kuyu. Orta Avrupa’da veba hastalığının yaygın olduğu yıllarda sarışın kadınların veba hastalığını taşıdıklarına inanılırmış. Onun için sarışın kadınlar bu kuyuya atılırmış.


Veba kuyusu ve anıtı

Buradan sarayın ikinci bölümüne geçiyoruz. Rehberimiz Kral Charles ve  Vitüs katedrali hakkında şu bilgiyi veriyor. Kral Charles 14. ve 15. yüzyıllarda yaşamış.Vltava nehri üzerindeki Charles köprüsü başta olmak  üzere şehirde birçok kalıcı eser bırakmış. Rivayete göre ölmeden önce bir Vasiyette bulunmuş: “Benim tacımı ben öldükten sonra kimse takmasın. Kim takarsa da hayrını görmesin.” Demiş. Dünya Savaşı sırasında Almanlar burayı işgal edince bir Alman Komutan tacı başına geçirmiş. 6 ay içinde oğlu, bir yıl içinde de kendisi ölmüş.

Rehberimiz Kral hakkında bu bilgiyi verdikten sonra Saray bahçesinde bulunan görkemli Vitüs Katedrali hakkında da şu bilgiyi veriyor.

Katedralin yapımına 12. yüzyılda başlanmış, 18 yüzyılda tamamlanmış. Yapımı yaklaşık 600 yıl sürmüş. Gotik mimari tarzında yapılmış. Alttan geniş başlanmış, yukarıya doğru giderek incelmiş. Yağmur olukları şeytan şeklinde yapılmış. Bununla içeride ibadet yapılırken şeytanların dışarıya doğru kaçmaya çalıştıkları gösterilmek istenmiş.Dışından sarayın ve kilisenin fotoğraflarını alıyoruz. 


Vitüs Katedrali ve saraydan geçişi

Sarayın birinci katında bir balkon var. Cumhurbaşkanı oradan halka balkon konuşmasını yaparmış. Saraydan Katedrale bir geçiş var. Cumhur başkanı ve çalışanlar kiliseye oradan geçerlermiş.


Cumhurbaşkanlığı sarayı ve balkon

Katedrale bitişik bir de iki katlı ev görüyoruz. Orası da katedralde görev yapan papaz ve çalışanların kaldığı yermiş.


Vitüs Katedrali  görevlilerinin kaldığı ev

Orada bir de heykel görüyoruz. At üzerinde birisi mızrakla ejderhayı öldürüyor. O da Hindistan’da bir ejderhayı öldürdüğüne inanılan, onların kahramanlarından St.George imiş.

St.George’un mızrakla Ejderhayı öldürüşü

Sarayın bahçesinde toplu bir fotoğraf çekildikten sonra aşağıdaki çıkış kapısına doğru yürüyoruz.


Geziye katılanların Saray bahçesinde toplu fotoğrafı

İnerken sağ tarafta St. George Manastırını, sol tarafta da Maria Terasa’nın köşkünü görüyoruz.

Saray yüksekte olduğu için surların üzeri  Prag’ın fotoğrafını çekmek için harika manzaralar sunuyor. Biz de bu manzaranın fotoğraflarını çekip merkeze doğru iniyoruz.

Kale surlarından Prag

Çekya kendi para birimi olan çek koruna’sını kullanıyor. Biz de inerken yol üzerindeki bir döviz bürosuna uğrayıp bir miktar euroyu  korun’a  çevirtiyoruz. Çünkü iki gün prag’da kalacağız. 1 euro yaklaşık 25 korun.

Vltava nehrinin üzerinden bir köprüden geçerken rehberimiz sağdaki köprünüm Charles köprüsü olduğunu söylüyor ve köprü ile ilgili bilgi veriyor. Köprünün bulunduğu yerde eskiden ahşap bir köprü varmış, Charles Onun yerine bu köprüyü yaptırmış ve sonra da köprüye kendi ismini vermiş. Köprü yapılırken 2 tane de Gözetleme Kulesi yapılmış. Bu kulelerden birisi köprünün  bir ucunda, diğeri de köprünün diğer ucunda yapılmış. Köprü yapılırken Vitüs katedralinde hizmet vermiş 31 rahibin de heykeli köprünün üzerine kenarlara yapılmış.

Charles Köprüsü

Vltava nehrinin üzerindeki Köprüden sonra nehrin sağ tarafına bir geminin geçeceği kadar bir yer yapılmış. Sol tarafta ise uzun bir set yapılmış. Sular setin üzerinden küçük bir şelale gibi dökülüyor. oradan gemilerin geçmesi mümkün değil. Bunu nehrin su seviyesini kontrol altına almak ve taşkınları önlemek amacıyla yapmışlar. 2000’li yıllarda bir taşkında 61 kişi ölmüş. Gemi geçeceği zaman su seviyesi yükseltiliyormuş.

Vltava Nehri

Köprüden geçip merkeze doğru yürüyoruz. Her taraf tarihi bina. Biz biraz yürüyüp  Astronomik meydan veya Old Town meydanı da denilen meydanda, tarihi Aziz Nikolas  kilisenin karşısında duruyoruz. Kilise  17. Yüzyılda yapılmış. Aziz Nikolas da Hıristiyanlıktaki Noel Baba gibi  insanlara hediyeler verirmiş.

Astronomik meydan veya Old Town meydanı ve Aziz Nikolas  kilisesi

Aziz Nikolas kilisesinin karşısında Astronomik saati görüyoruz. Astronomik saat 1400’lü yıllarda yapılmış. Saat hala çalışır durumdaymış. Astronomik Saat, 12 saat dilimini ve 12 burcu sembolize ediyormuş. Saat’in sağ ve sol kısmında dört tane heykel bulunuyormuş. Elinde para kesesi bulunan heykel yahudiymiş. Diğer bir heykel ise elindeki aynaya bakarak dünyanın umurunda olmadığını ifade ediyormuş. Üçüncü heykel ise elindeki mandolin ile zevki sefayı temsil edermiş. İskelet şeklinde olan heykel de ne olursa olsun her canlının bir gün ölümü tadacağını simgelermiş.

Astronomik saat

Astronomik Saat restore edildiği için biz ön yüzünü göremiyoruz. Arka yüzünü görmekle ve rehberimizin verdiği bilgilerle yetiniyoruz.

Oradan dönüp tekne turu için Vltava nehrin kenarına gidiyoruz. Yaklaşık 430 km. uzunluğa sahip nehir Prag yakınlarından başlayarak Prag’ın ortasından geçip Almanya'da bulunan Elbe Nehri'ne akıyor. Debisi: 149,9 m³/s .Tekne turları için oldukça elverişli. Prag’a ayrı bir güzellik katıyor.

Vltava Nehri

Gemiye binip önce yemek için lokanta kısmında bize ayrılan masalara oturuyoruz. Açık büfe olduğu için servis tepsilerimizi alıp yemeklerin başına geçiyoruz. Balık çeşitlerinden, tavuk baget, meyve ve içecek olarak da meyve suyu alıyoruz. Buralarda balık rahatlıkla yiyebileceğimiz yemek çeşitlerinden. Dört çeşit balık yapmışlar, her birisi harika ama ben en çok somon balığı lakerdasını sevdim. Belki de balık salamurasını sevdiğim içindir.

Teknedeki yemekler
Vltava nehrinde gemide yemek yerken

Yemeğimizi yedikten sonra içeceklerimizi alıp geminin güvertesine çıkıyor ve Vltava  nehir turumuzu yapıyoruz. Yine hava hafif kararmış şehrin ışıkları yanmış. Tarihi binalar ve Vltava nehri üzerindeki köprüler ışıklandırılmış. Yani manzara harika. Gemimiz yavaş yavaş hareket ediyor biz de o doyumsuz manzaranın keyfini çıkarıyoruz. Tıpkı Tuna nehrindeki tekne turu gibi. Teknemiz Charles köprüsünün altından geçiyor ve bir sonraki köprüye varmadan dönüyor. Bu defa da nehrin öbür kıyısından yavaş yavaş geldiğimiz yere dönüyoruz. Şehrin tarihi binalarının geceleyin ışıklandırılmış hallerini de  görmüş oluyoruz. Tekne turumuz yaklaşık iki saat sürüyor.

Vltava nehrinde tekneden akşam Prag’ın görünüşü

Oradan yürüyerek otobüsümüze gidiyoruz.Oradan da kalacağımız otele. Otel odasına girdiğimizde hayal kırıklığına uğruyoruz. Oda o kadar dar ki, mezar gibi. Dört duvarın arasına bir yatak koymuşlar.
Bavullarımızı açacak yer yok. Tabi durumu aşağıya inip resepsiyona bildiriyorum ama başka odaları olmadığı için yapabilecekleri bir şey olmadığını söylüyorlar. Odaya çıkıp durumu Whatsapp’tan rehbere bildiriyorum ama o gece için yapacak bir şey yok. Çaresiz o gece o odada yatıyoruz.

Karlovy Vary

Karlovy Vary turuna katılanlar

18 Temmuz Çarşamba. Bu gün gezimizin 6. Günü. Sabahleyin kalkıp kahvaltımızı yapıyoruz ve otobüsümüze biniyoruz. Bu gün gezeceğimiz yer Karlovy Vary. Bu da ekstra. Karlovy Vary’ye gitmek isteyenler kişi başı ekstra 40 euro ödemesi gerekiyor. Katılmayacak olanlar otelde kalıyor . Onlar da kendi imkanlarıyla Prag’ı gezecekler.

Saat 08.30 gibi otobüsümüz hareket ediyor. Rehberimiz bu günkü gezimizle ilgili bilgi veriyor. Kaplıcalarıyla ünlü Karlovy Vary şehrine gideceğiz. Gezimiz esnasında Atatürk’ün 1918’ de kaldığı oteli, Mozart’ın, Göthe’nin Beethoven’ın, Puşkin’in evlerini göreceğiz. Ayrıca 12 farklı termal suyun çıktığı galerileri ziyaret edeceğiz.

Yine yol boyunca etrafı inceliyoruz. Buğdaylar hasat ediliyor. Mısır tarlaları,  haşhaş tarlaları, erik, elma ,  ceviz ağaçları…

Karlovy Vary’ye giderken buğday tarlası
Haşhaş tarlası

Saat 11.30 gibi Karlovy Vary’ye geliyoruz. Karlovy Vary, Çek Cumhuriyeti'nin Bohemya bölgesinde bulunan bir şehir.  Şehir 1350 yıllarında kurulmuş. Kaplıcalarıyla ünlü bir turizm kenti. Nüfusu yaklaşık 50.000  civarında Burası da Avrupa’nın diğer yerleşim yerleri gibi oldukça ağaçlık. Her taraf yemyeşil. Dağların arasında bir tatil kenti görünümünde. Bizim Yalova Termal’e benziyor.


Karlovy Vary

Şehrin ortasından Vltava nehrinin bir kolu olan Slovevska nehri geçiyor.

Slovevska Nehri

Şehrin yanından geçip bir merkezde duruyoruz. Otobüsle şehre girmek yasakmış. Bütün tur otobüsleri burada duruyor. Gelenleri şehre belediye otobüsü taşıyor. Tabii ki parayla. Orada da turistlere yönelik birkaç alışveriş merkezi var. Otobüsümüzden inip sıraya geçiyoruz. Belediye otobüsü gelip yanaşıyor. Aldığı kadar otobüse biniyoruz.

Karlovy Vary için otobüs sırası beklerken

Yaklaşık 2 km. kadar mesafeyi belediye otobüsüyle ayakta gittikten sonra şehir merkezinde iniyoruz.

Karlovy Vary

Rehberimiz eşliğinde yürümeye başlıyoruz. Geçerken bir parkın içerisinde  ipten yapılmış örümcek ağına benzer hamak gibi bir şey görüyoruz. Rehberimiz bunun örümcek adam (spider-man) filminin bazı bölümlerinin burada çekildiğini göstermek için yapıldığını söylüyor.

Örümcek adam filminin çekildiği yer
Karlovy Vary’de  parktaki ağaçlarda örümcek ağları

Az ileride Sıgmund Freud’un ve Atatürk’ün kaldığı oteli görüyoruz. Rehberimiz Atatürk’ün 1918’de Böbrek tedavisi için buraya geldiğini ve 1 ay bu otelde kaldığını, otelin de Atatürk’ün anısına bu tabelayı koyduğunu, Otelde  Atatürk’e ait bir oda olduğunu, şu anda restorasyon sebebiyle odanın kapalı olduğunu söylüyor.

Otelin duvarına Sıgmund Freud’un ve Atatürk’ün isminin yazılı olduğu tabelalar
Sıgmund Freud’un ve Atatürk’ün kaldığı otel

Oradan Slovevska nehrinin üzerindeki bir köprüden Yeni Karlovy Vari’ye geçip Atatürk’ün çay içtiği otele doğru gidiyoruz. Atatürk  otelde kalırken buraya da çay içmeğe gelirmiş.

Atatürkün çay içtiği otel

Rehberimiz serbest zamandan sonra toplanacağımız yerin burası olacağını söylüyor ve yolumuza devam ediyoruz. İleride yolun sol tarafında bir mağaza gösterip burasının Türklere ait olduğunu, buradan hediyelik  alabileceğimizi söylüyor. Az ileride bir başka hediyelik eşya satan Türk mağazası daha görüyoruz.

Karlovy Vary’ de Mozart’ın Evi

Karlovy Vary kaplıcalarıyla meşhur. Farklı sıcaklıktaki suların olduğu bir mekana giriyoruz. Farklı sıcaklıklarda üç ayrı su. Biri 30 C°, Diğeri 50 C°, Bir diğeri ise 72 C° Üçünün de sıcaklığını elimizle kontrol ettikten sonra bir miktar da içiyoruz. Doktorlar kişinin hastalığına göre bu sulardan birini içmesini önerirmiş.

Binadan çıkıp yolumuza devam ediyoruz. Rehberimiz bir başka  suyun çıktığı mekana bizi götürüyor. Kral Charles buraya avlanmak için gelmiş ve  bir ceylanın suya atlayıp haşlandığını görmüş . Daha sonra buraya bir yazlık köşk yaptırmış. Karlovy Vary, “Kralın Banyosu” anlamına geliyormuş.

Ceylanın haşlandığı yer

Rehberimiz burada 14.30’da Atatürk’ün çay içtiği otelin önünde buluşmak üzere serbest zaman veriyor. Biz şehri kendimiz dolaşmaya başlıyoruz. Nehir boyunca yürüyoruz. Nehrin karşı kıyısındaki evlerin balkonları çiçeklerle donatılmış. Yamaçtaki evler çok güzel görünüyor. Yol boyunca şehrin içerisinde birçok noktada çeşmelerin olduğunu ve bu kaplıca sularının içilebilir sıcaklıkta aktığını, bazılarının ise biraz sıcak  olduğunu görüyoruz. Karlovy Vary’de bu sulardan içmek için porselenden değişik boy ve şekillerde emzikli ve saplı özel bardaklar  yapmışlar satıyorlar. Bir tane de biz satın alıp kaplıcanın sıcak kükürtlü sularından içiyoruz.

Karlovy Vary’de sıcak su içilen bardak

Karbonatlı su tadı var. Mide hastalıklarına iyi geliyormuş. Biz de 500 ml’lik iki şişeye su doldurup buluşma noktasına doğru yürüyoruz.

Karlovby Vary’de bir çeşme

Giderken yolumuzun üzerindeki hediyelik eşya satan Türklerin Mağazalarına uğrayıp birinden kristalleriyle ünlü bu şehirden kristal hediyelik eşyalar alıyoruz. Aslında bu turumuzda Dünyaca ünlü Lapis Elmasın Çek Cumhuriyetindeki fabrika satış mağazasına da gidip burada bir birinden değerli taşları  da görecektik. Ama programın bundan sonraki kısmı aksamasın diye Karlovy Vary’deki Granit, porselen , kehribar,kristal taşlardan hediyelik eşyaların satıldığı mağazalarda görmekle yetiniyoruz. Saat 14.30 gibi buluşup kristal ve kaplıcalarıyla meşhur bu güzel şehre veda ediyoruz. Yine geldiğimiz belediye otobüsüyle tur otobüsümüzün yanına gidip Prag’ın yolunu tutuyoruz.

Rehberimiz bizi Prag merkezde bırakıyor. Ekstra ortaçağ eğlencesi ve yemeğine katılacaklarla gidiyor. Biz de kendimiz Prag’da daha önce gidemediğimiz yerlere gidiyoruz. Daha önce altından geçtiğimiz Charles köprüsünün üstünden geçip Franz Kafka’nın evini ziyaret ediyoruz.

Franz Kafka, Yahudi asıllı Praglı bir yazardır. 3 Temmuz 1883 yılında prag’da doğar. Almanca konuşan Yahudi bir ailenin altı çocuğundan en büyüğüdür.  1901 yılında Liseden mezun olur. Üniversitede hukuk tahsili yapar. Eserlerinde suç, özgürlük, sorumluluk , yabancılaşma gibi temaları işler. Babasıyla ilişkileri hiçbir zaman iyi olmaz. Despot bir babası vardır. Babasıyla olan ilişkileri eserlerine de yansır. Sağlığında Almanca konuştuğu için Çekler tarafından, Yahudi olduğu için de Almanlar tarafından sevilmez. Franz Kafka akciğer kanserine yakalanır ve 3 Haziran 1924’te 40 yaşında  ölür. Mezarı Prag’da Yahudi mezarlığındadır. Bıraktığı eserlerden en çok bilinenleri Dava, Dönüşüm, Şato Babaya Mektup ve Milena’ya Mektuplar adlı eserleridir. Kafka eserlerini Almanca olarak yazmıştır.

Kafka, yakın arkadaşı Max Brod’a öldüğünde eserlerinin hepsini yakmasını vasiyet eder ancak arkadaşı Kafka’nın vasiyetini yerine getirmez. Eserleri bugün Türkçeye de çevrilmiştir. Ölümünden sonra Prag'daki evi bir müzeye dönüştürülür. Şimdi biz o evin önündeyiz.

Franz Kafka’nın evi
Franz Kafka’nın evi
Dönüşte Prag’ın en dar sokağına uğruyoruz. Sokağın başında ve sonunda  kırmızı ve yeşil ışıklar var. Çünkü sokaktan ancak bir kişi geçebiliyor. Geçmek isteyenler yeşilde geçip kırmızıda duruyor.

Dünyanın en dar sokağı

Geldiğimiz köprüden yine geri dönüyoruz. Köprünün girişinde bir heykel dikkatimizi çekiyor. Bir Osmanlı gardiyanı zindanın kapısında beklerken tespih çekiyor. Yukarıdaki üç Aziz de içerideki Hıristiyan esirleri kurtarmaya çalışıyor.

Charles köprüsü ve üzerinde Osmanlı askerinin de yer aldığı hapishane heykeli
Hapishanenin yakından görünüşü

Köprünün üzerindeki 31 azizin heykellerinin fotoğraflarını da çekiyoruz.

Charles köprüsü ve üzerindeki heykeller
Charles köprüsü ve üzerindeki heykeller

Buluşma saatine kadar Vltava nehrinin kıyısında gezinti yapıyoruz. Bazı dilencilerin duruşu da dikkatimizi çekiyor. Dilenirken dizlerini, dirseklerini yere koyuyor ve başlarını öne eğiyorlar. İnsanların yüzlerine bakmıyorlar. Burada dilencilerin insanların yüzüne bakarak dilenmeleri yasakmış.

Prag’da bir dilenci

Saat 10.00 gibi Ekstra Ortaçağ eğlencesine  gidenler geliyor, otobüsümüze binip otelimize gidiyoruz.

19 Temmuz 2018 Perşembe. Bugün gezimizin 7. Günü. Sabah saat 07.30 da Prag’dan ayrılıyoruz. Hedefimiz Avusturya- Viyana.  Prag’da çok güzel iki gün geçirdik. Tabii otel hariç. Otelde ilk akşam çok dar  bir odada kaldık. 2. akşam odamızı değiştirdik. Yataklar ayrı ayrıydı ama en azından ortada az da olsa boşluk vardı. Rehberimiz giderken program hakkında bilgi veriyor. Önce Çekya’da bir orta çağ kasabası olan Cesky Krumlov’a gideceğiz. Bu tur ekstra. Katılmak isteyenler kişi başı 25 euro ödemesi gerekiyor. Katılmayacaklar yine bir benzin istasyonuna bırakılacak ve dönüşte oradan alınacak.

Český Krumlov (Çeski Kurumlov)

Kaleden Çesky Kurumlov’un görünüşü
Český Krumlov, Çek Cumhuriyeti'nde UNESCO tarafından Dünya Mirasları Listesine alınmış küçük bir şehir. Nüfusu yaklaşık 15.000 civarında. Ortasından Vltava nehri geçiyor. Rehberimiz burasını masal şehir olarak nitelendiriyor. Komünizm döneminde harabeye dönen kasaba 1990’lardan itibaren tekrar restore edilmiş ve turistlerin ziyaretine sunulmuş.

Vltava Nehri

Şehir gerçekten güzel turistik bir yer. Önce buraya zengin bir Alman aile olan Rossanberg ailesi  yerleşmiş, sonra diğer  zengin Almanlar gelip yerleşmişler. 1. Dünya savaşına kadar şehri  Rossanberg, Eggenberg, Schwarzenberg gibi Alman soyluları yönetmiş.  Otobüsümüzü durdurup bir müddet ağaçların arasından yukarıya doğru tırmandıktan sonra  harika bir manzarayla karşı karşıya kalıyoruz. Vltava nehri burada yukarıdan W şeklinde görünüyormuş. Nehir kalenin dibinden akıyor. Biz de değişik açılardan şehrin fotoğrafını çekiyoruz.

Valtava Nehrinden bir başka görüntü
Çesky Krumlov ve saat Kulesi

Kalenin içinde bir kule görüyoruz. Saat kulesi. Bizdeki galata kulesi gibi. Şehre herhangi bir saldırı anında, bayramlarda veya ibadet zamanlarında burada çan çalınarak halka haber verilirmiş. Oradan aşağıya doğru iniyoruz. Kulenin yanında bir meydanda duruyoruz. Duvarlarda bazı resimler görüyoruz. Rehberimiz bunların Alman aristokrat ailelerin resimleri olduğunu bunların punto punto çizildiğini söylüyor. Kalenin alt kısmındaki askeri müzeyi gösteriyor.

Cesky Krumlov kalesinden manzaralar
Saat Kulesi
Cesky Krumlov kalesinden manzaralar
Cesky Krumlov kalesinden manzaralar

Cesky Krumlov kalesinden çıkıp şehir merkezine doğru yürüyoruz. Vltava nehrinin üzerindeki Azize Barbara köprüsünden geçiyoruz. Azize Barbara İznik doğumluymuş.Katolik bir Hıristiyanmış. Babası ise paganmış. Babası Barbara’nın evlenip yanından ayrılmasını istememiş. Onu bir kuleye kapatmış. Barbara, bir rahibin doktor kılığında kuleye girmesini sağlamış ve ona vaftiz olmuş.  Onu babası öldürmüş. Onun için Azize Barbara Katolikler arasında çok sevilirmiş ve köprüye ismi verilmiş.

Barbara köprüsünden geçip merkeze doğru tarihi evler arasından yürüyoruz. Merkezde yine Veba anıtının önünde duruyoruz. Artık bu veba anıtlarının ve kuyularının öyküsünü öğrendik.

Veba anıtı

Rehberimiz 12.45 te buluşmak üzere serbest zaman veriyor. Biz eşimle yukarıya doğru yürüyoruz. Bir başka Türk kafilesi oradaki St.Vitus kilisesine giriyor. Biz de onlarla birlikte kiliseye giriyoruz. Girerken başımdaki şapkayı çıkarmayı unutmuşum . Girişteki görevli eliyle işaret ediyor. Bende şapkamı çıkarıp içeriye giriyorum.

Kilisede duvarlarda 13 adet resim görüyoruz. Rehber ilk resimden başlayarak anlatmaya başlıyor. Bunlar Hz. İsa’nın doğumundan çarmıha gerilip sonra defnedilinceye kadar hayatını anlatan resimlermiş. Orada Vaaz edilen kürsüyü, mihrabı, Günah çıkarılan yeri , Hristiyanların ibadet esnasında oturdukları sıraların her birini ayrı ayrı inceleme imkanı buluyoruz. Bol bol da fotoğraf ve video çekiyoruz. Kilisenin içi gerçekten çok ihtişamlı.

St.Vitus kilisesinden görüntüler
St.Vitus kilisesinden görüntüler

St.Vitus kilisesinde Hz. İsa’nın doğumundan çarmıha gerilip sonra defnedilinceye kadar hayatını anlatan resimler
St.Vitus kilisesinde günah çıkarma kabini

Sonra oradan biraz daha yukarıya çıkıp gezdiğimiz kalenin, kulenin ve Vltava nehrinin fotoğraflarını çekiyoruz.

Çesky Krumlov’dan görüntüler
Çesky Krumlov’dan görüntüler

Az yukarıda bir şapel görüyoruz. Şapel, kırsal alanlarda ve küçük yerlerde veya yol kenarlarında Hıristiyanların dinsel ihtiyaçları karşılamak için yapılmış dua etme ve mum yakma yerlerine deniyor. Avrupa’da yol kenarlarında küçük şapelleri çok görürsünüz. Genelde trafik kazalarında yakınlarını kaybedenler kazanın olduğu yerlere küçük şapeller yaparlarmış. Çesky Krumlov’da da küçük bir şapele rastlıyoruz.

Şapel

Oradan  şehir merkezine doğru iniyoruz. Buluşma zamanına daha vaktimiz olduğu için Vltava nehrinin kenarına gidiyoruz . Köprüden doyumsuz manzarayı seyredip birkaç kare de fotoğraf çekiyoruz. Sonra da  buluşma noktasına doğru yürüyoruz.

St.Vitus kilisesi'nin dıştan Valtava Nehri’nden görünüşü

Herkes buluşma noktamız olan veba anıtının önüne birer ikişer geliyor. Sayı tamamlanınca otobüse doğru hareket ediyoruz. Bu defa gelişimizden farklı bir yoldan geçerek otobüsümüze ulaşıyoruz.13.20 gibi rüya şehir Cesky Krumlov’dan ayrılıyoruz.

Vltava nehrinden Çesky Krumlov sarayı
Çesky Krumlov

0 yorum:

Yorum Gönder