AVUSTURYA
15.30 gibi Avusturya topraklarına
giriyoruz. Linz’ üzerinden Viyana’ya gidiyoruz. Linz ,Avusturya'nın
kuzeybatısında, Yukarı Avusturya Eyâleti’nin başkenti. Yaklaşık 200.000 nüfuslu. Ortasından Tuna nehri geçiyor. Rehberimiz
Linz’in Avusturya’nın 3. büyük şehri olduğunu ve sanayi şehri olduğunu
söylüyor.
Linz |
Viyana'ya giderken sık sık
yerleşim yerleri görüyoruz ama bunlar gördüğümüz diğer ülkeler gibi dağların
eteklerinde dağınık değil, aksine düz alanlarda ve toplu şekilde. Yolun sağında
ve solunda öbek öbek ağaçlar görüyoruz. Mısır tarlaları hala yemyeşil. Buğday
tarlaları biçilmiş. Artık bu bölgede ayçiçeği görmüyoruz yolun sağ ve solundaki
ekili alanların genişliği dikkat çekiyor. Zaten orta Avrupa ülkeleri her
bakımdan birbirlerine çok benziyor. Birbirine yakın küçük köyler görüyoruz.
Orta büyüklükte kasabalar ve köyler… Yerleşim yeri yakınlarındaki otoyollarda
ses duvarları mevcut. Burada ormandan daha çok ekili araziler var. Viyana'ya
yaklaştıkça ayçiçek tarlalarının arttığını,
ormanların da biraz daha sıklaştığını görüyoruz.
Viyana’ya yaklaştıkça heyecanımız
biraz daha artıyor. Bir zamanlar dedelerimizin iki defa kapılarına kadar
dayandığı ama bir türlü içine giremediği, Avrupa’nın köklü imparatorluklarına
ev sahipliği yapmış bu kadim şehri görecek olmak bizi oldukça
heyecanlandırıyor. Viyana aynı zamanda Türk kökenli vatandaşların da yoğun
olduğu bir şehir. Avusturya topraklarında yaşayan yaklaşık 190.000 civarındaki
Türk kökenli vatandaşların 70.000’i aşkın kısmı Viyana’da yaşıyor. Ayrıca bir zamanlar buradaki üniversitelerde okumak için birçok
Türk gencinin Viyana’ya geldiğini de biliyoruz. Tarih, kültürün ve sanatın
başkenti Viyana’ya bu duygu ve düşünceler içersinde ilerlerken rehberimiz
Avusturya ve Viyana hakkında bilgi veriyor. Avusturya'nın sekiz buçuk milyon
nüfusu olduğunu, bunun yaklaşık 2 milyonunun Viyana’da yaşadığını, gayrisafi
milli gelirinin 43 bin dolar olduğunu, Viyana'nın Avrupa’nın en pahalı
şehirlerinden biri olduğunu, para biriminin euro olduğunu, 1955 yılında
bağımsızlığını kazandığını, Ülkenin topraklarının %47'sinin orman olduğunu,
demir, magnezyum, grafit, kömür gibi madenlerin bol olduğunu, doğalgaz ve
Petrol bakımından Avrupa'nın 14. ülkesi olduğunu, Habsburg hanedanına
yüzyıllarca başkentlik yapmış olduğunu, bu hanedanlığın kızlarını etraftaki
ülkelerin prensleri ile evlendirip, torunları eliyle bu devletleri de
yönettiğini, Viyana'nın sanat şehri olduğunu, bunun için müze, opera
binalarının çok olduğunu söylüyor. Ayrıca Osmanlıların viyana kuşatması
hakkında da bilgi veriyor.
Osmanlı Devleti iki defa
Viyana’yı kuşatmış, bunlardan birincisi 1529 yılında Kanuni Sultan Süleyman
tarafından gerçekleştirilmiş, bu kuşatma 17 gün sürmüş. Kanuni Sultan Süleyman
17 gün sonra kuşatmayı kaldırmış. Aslında Kanuni Sultan Süleyman payitahttan
Viyana'yı kuşatmak amacıyla Yola çıkmamıştı. 1926'da Budin’i fethedince onun
yönetimini Erdel Voyvodası Zapolya’ya
bırakıp 24 eylül 1526’da
payitahta dönmek üzere Budin’den ayrılmıştı. Bunu fırsat bilen Avusturya
Arşidükü Ferdinand, Alman İmparatorluğu'ndan da yardım alarak 20 Ağustos
1527’de Budin’i zaptetmiş. Zapolya
Kayınpederi Lehistan kralına sığınmış, tahtını tekrar ele geçirmek için
de Osmanlı Devleti'nden yardım istemiş. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman
200.000 kişilik bir ordu ile Budin’i tekrar almak için 10 mayıs 1929’da İstanbul’dan hareket etmiş.
03 Mayıs 1529 da Budin önlerine gelmiş.
7 eylülde Budin’e giren Kanuni Budin’i tekrar Zapolya’ya teslim edip, Viyana’ya kaçan
Ferdinand'ın peşine düşmüş ve 27 Eylül tarihinde Viyana’yı kuşatmış. Ferdinand,
Kanuninin arkasından geleceğini tahmin ettiği için Viyana’nın idaresini komutan
Kostas’a bırakarak Avrupa’dan haçlı ordusu toplamak için Almanya’ya gitmiş.
Kostas, Tunaya Osmanlı gemileri geçemesin diye kazık çaktırmış, yangın mermileri
ile ahşap çatıları yakmasın diye evlerin
çatılarını söktürmüş, Mermiler
sıçramasın diye yollardaki taş döşemeleri söktürmüş. Savaşamayacak sivilleri
Viyana’nın dışına çıkarmış. Kaleye üç ay yetecek yiyecek stoklamış. Böylece
hazırlıklarını tamamlamış. Alman asilzadeleri de Ferdinand’a yardım kuvvetleri ile
katılmışlar. Şiddetli bir savunmayla karşılaşıldığından İbrahim paşanın da
teklifi ile kuşatma kaldırılmış. Ordu geri çekilmiş.
1. Viyana kuşatmasının
başarısızlıkla sonuçlanmasının sebebi
kuşatma için önceden yeterli hazırlığın yapılmamış olması, surların altına
yeterince lağım kazdırılamaması,
yeterli erzak stoğunun bulunmaması, kış mevsiminin yaklaşmış olması ve
ağır topların getirilmemiş olmasıdır.
Rehberimiz 2. Viyana kuşatması
ile ilgili de bilgi veriyor.
2. Viyana kuşatması da 1683
yılında 4. Mehmet döneminde gerçekleşmiş. 4. Mehmet ordunun başında Belgrad’a
kadar gelerek, orada ordunun başına Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa
Paşayı getirir. Padişahın niyeti Viyana’yı
kuşatmak değildir. Belgrad’da toplanan Osmanlı savaş meclisi Yanıkkale ve Komran kalesine mi yoksa Viyana’ya mı sefer
yapılmasının daha uygun olacağını görüşür. Merzifonlu niyetinin Viyana’ya
gitmek olduğunu söyler. Budin valisi İbrahim Paşa ile Kırım Hanı Murat Giray bu
fikre karşı çıkarlar. Kırım hanı o yıl Yanıkkale’nin alınmasını, Viyana’nın
kuşatılmasının bir sonraki yıla bırakılmasını söyler.
Merzifonlu onları dinlemez ve Viyana’ya yürür.
Emrinde 350-400.000 civarında bir ordu vardır. Padişah 4. Mehmet bunu
duyduğunda maksadının Viyana değil, Komran Kalesi ile Yanıkkale olduğunu, bunu
önceden bildirseydi izin vermeyeceğini söyler. Ama iş işten geçmiştir. Osmanlı
ordusu 12 Temmuz 1683’de Viyana önlerine
gelir. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa paşanın gelişi ile kuşatma başlar. Bu
arada papalık da Avrupa Hıristiyanlarını harekete geçirmiştir. Kara Mustafa
paşa gelecek yardımları engellemek için Kırım hanı Murat Girayı Tuna üzerindeki
taş köprüyü tutmak üzere, İbrahim paşayı da ordunun geri emniyetini sağlamak
üzer görevlendirir. Sonra 100.000 kişilik bir kuvvetin Viyana’ya yardıma
geldiğini öğrenince, İbrahim Paşa’dan ordunun geri emniyetini sağlamak üzere
bir miktar askeri bırakıp Viyana’ya
acele gelmesini söyler. İbrahim paşa bir miktar askeri orada bırakarak asıl orduya katılır. Kırım hanı görevini
başarıyla yapamaz. Leh ordusu köprüden geçerek Viyana’ya gelir. Düşman sağ ve
sol kanatlara yüklenir. Osmanlı ordusunda sağ ve sol kanatlardaki çözülmenin
ardından merkez de çözülmeye başlar. Sonunda 61 gün süren kuşatma kaldırılır ve
ordu Budin’e çekilir.
Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa
Paşa Viyana hezimetinden sorumlu tuttuğu Budin Valisi İbrahim Paşayı idam
ettirir. Kırım hanını da padişaha azlettirir. Sarayda ise bozgunun tek
sorumlusunun Kara Mustafa Paşa olduğu düşünülmektedir. Padişah 4. Mehmet de
Sadrazamın idamı için ferman çıkarır ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa da 24 ocak 1684’ de Belgrad’da idam edilir. Bu
başarısızlık Osmanlıyı Sırbistan’daki Novi Sad yakınlarındaki Karlofça’da “Karlofça Anlaşması”nı yapmaya zorlar.
Karlofça anlaşması Osmanlı’nın da gerileme döneminin başlangıcı olur.
İşte 335 yıl önce ecdadımızın son
defa kapılarına dayandığı Viyana’ya 19 Temmuz 2018 Perşembe günü saat 18.00
gibi giriyoruz. Viyana’da panaromik şehir turundan sonra gezeceğimiz yerler
arasında Opera binası, Üniversite, Parlemento binası, Tiyatro, Hofburg Sarayı,
Hundertwasser House bulunmakta.
Elizabeth Sisi’nin yazlık
sarayının yanından geçiyoruz. Bu saray daha sonra ziyaret edeceğimiz yerler
arasında. Panoramik bir şehir turu yapıyoruz. Tuna Nehri şehrin ortasından
geçiyor. Şehir, merkezden çevreye doğru kısımlandırılmış. Yabancılar Viyana’nın
kenar semtlerinde otururmuş. Türkler de şehrin 9.10. kısımlarında
oturuyorlarmış. Oradan apartman altında bir Türk camiinin yanından geçiyoruz.
Rehberimiz Opera binasını
gösteriyor ve binanın açılışının 1869 yılında Mozart’ın “ ‘Don Giovanni” bestesiyle yapıldığını söylüyor. Opera binası
2. Dünya savaşı sırasında zarar görmüş. Restorasyonu 10 yıl kadar sürmüş ve şu
anda da aktif durumdaymış.
Geçerken sağ taraftaki Alman
bilim adamı Goethe’nin heykelini gösteriyor.
Maria Theresia Meydanı’nın
yakınlarında otobüsümüzden iniyoruz. Rehberimiz Kostant Kilisesini, Parlemento
binasını ve Belediye binasını gösteriyor ve oradan Maria Theresia Meydanına
yürüyoruz.
Maria Theresia 13 mayıs 1717’ de
Viyana’da doğmuş. Babası Habsburg hanedanından Avusturya Arşidükü ve Kutsal
Roma-Germen İmparatoru VI. Karl (Charles)tır. Maria Theresia 1736 yılında
Lorraine Dükü Franz Stephan ile evlenmiş. 14 çocuğu olmuş. 1740’ta babasının
ölümü üzerine Habsburg hanedanının varisi olarak Avusturya Arşidüşesi,
Macaristan ve Bohemya Kraliçesi olmuş. Koyu bir Katolik olan Maria 29 kasım
1780’de Viyana’da ölmüş. Bugün yıllarca devleti idare ettiği Hofburg Sayayının
önündeki meydana ismi verilmiş ve heykeli dikilmiş.
Maria Theresia meydanı |
Maria Theresia’nın heykeli |
Meydanın sağında ve solunda iki
müze bulunuyor. Sol taraftaki Doğa Sanatları müzesi , sağ taraftaki ise Tarih Sanatları Müzesi’ymiş. Binalar 1896
yılında Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph tarafından yaptırılmış.
Önce Tarihi Sanatlar Müzesi, sonra da Doğa Sanatları Müzesi yapılmış.
Doğa Sanatları müzesi |
Tarih sanatları müzesi |
Binalar bir birine benzese de
mimarileri arasında fark varmış. Meydanda fotoğraf çekip yolun karşısındaki
Hofburg Sarayına gidiyoruz.
Habsburglar 1278-1918 yılları
arasında Avrupa’da, özellikle de Avusturya’da saltanat süren bir hanedanlık.
Hanedanlık kızlarını etraf ülkelerin prensleriyle evlendirerek torunları eliyle
o ülkelerin yönetiminde de söz sahibi olmuş
ve Avrupa'nın en güçlü hanedanı haline gelmişlerdir.Hanedanlığın
yönettiği ülkeler arasında Kutsal Roma-Cermen imparatorluğu,
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Avusturya imparatorluğu ile Hırvatistan,
İspanya, Macaristan, Portekiz,Bohemya ve Erdel Krallıklarını sayabiliriz.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yıkılan Habsburg İmparatorluğu'nun sınırları
içerisinde bugün Avusturya, Macaristan, Bosna-Hersek, Hırvatistan,
Çekoslovakya, Slovenya, Slovakya, Karadağ, Polonya, Ukrayna, Romanya, Sırbistan
ve İtalya gibi devletlerin
bulunduğunu söyleyebiliriz. Hofburg
Kışlık Sarayı da onların yüzyıllarca devleti ve devletleri yönettikleri
merkezdi.
Hofburg Kraliyet Sarayının yapımına 1278
yılında başlanmış, zamanla ilave binalar yapılarak bugünkü
halini almış. Saray Kutsal Roma-Germen, Avusturya-Macaristan ve son olarak
Avusturya İmparatorluk resmi sarayı olarak kullanılmıştır.
Hofburg Sarayı giriş kapısının dıştan görünüşü |
Girdiğimiz kapı Roma İmparatoru
Francıs tarafından yaptırılmış. Sonra kapı yıkılmış, 18. Yüz yılda aynı yere tekrar yapılmış.
Saraya girince geniş bir bahçe sizi karşılıyor. Burada bir zamanlar Avrupa’yı
idare etmiş Maria Theresia, Franz Stephan, Fransız Kraliçelerinden biri olan
Marie Antoinet, Franz Joseph, Eli Elizabeth Sisi… gibi Habsburg hanedanının
güçlü kralların ve eşlerinin yaşadığını düşünmek bile insana heyecan veriyor.
Gotik ve barok usulde yapılmış tarihi binalar muhteşem görünüyor. Saray 18
bina, 19 avlu ve 2,600 oda’dan oluşuyormuş.
Hofburg Sarayı giriş kapısının içten görünüşü |
Saray bahçesinin ortasından bir
yol geçiyor. Yolun sağ tarafında at üstünde bir heykel görüyoruz. Bu da Franz
Joseph’in heykeliymiş.
Franz Joseph, 1848-1916 yılları
arasında en uzun hüküm süren Avusturya-Macaristan imparatorudur. 1914'te
Sırbistan'a savaş açarak, I. Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden olmuş ve savaş
sırasında ölmüştür.
Franz Joseph’in heykeli |
Bir heykel de yolun sol tarafında
var. O da Osmanlıya karşı savaşmış Avusturyalı prens Öjen’e aitmiş. Prens Öjen
1663 –1736 yılları arasında yaşamış, Habsburg’lu Avusturya İmparatorluğu'nun
ünlü generalidir. Osmanlı ordusunun II.
Viyana kuşatması sırasında krallık ordusuna hizmet veren Prens Öjen, aynı
zamanda 1697 yılında Türkleri Zent’de yenilgiye uğratan komutandır.
Osmanlılardan 1717 yılında Belgrad’ı alan komutan da odur. Saray bahçesine onun
da heykelini dikmişler. Heykelde Öjen, şaha kalkmış atıyla tasvir edilmiş.
Avusturyalı prens Öjen |
Hofburg Sarayı |
Bahçeden aşağıya doğru iniyoruz.
Ortada büyük, sağda ve solda da birer küçük kapı var. Biz sol taraftaki kapıdan
geçiyoruz. Rehberimiz sağ tarafta bir yeri gösteriyor. Orada Spanische Reit
schule (İspanyol Binicilik Okulu) varmış. Şimdi İspanyol atlarının derneği
olarak kullanılıyormuş.
Zamanımız olmadığı için saray
içindeki İmparatorluk Evlerini, Sisi Müzesini ve Gümüş koleksiyonları
gezemiyoruz.
Hofburg Sarayı |
Sarayın kapısından geniş bir
alana çıkıyoruz. Meydanda at arabalarını görüyoruz.
Hofburg Sarayı |
Bizdeki Adalar gibi burada da
ulaşımda at arabaları (Fayton) kullanılıyormuş. Atlar etrafı kirlettiği için
buna karşı çıkanlar olmuş. Ama bugün yine uygulama devam ediyormuş.
At arabaları |
Yerler yıkanmış olmasına rağmen
at pisliği kokusunu duyuyorsunuz. Sarayın alt kısmından da fotoğraflarını çektikten sonra aşağıya
doğru yolumuza devam ediyoruz. Sol tarafta bir pastane görüyoruz Demel
Pastanesi. Orada Viyana’ya özgü çok güzel melange kahvesi yapılırmış. Biz de
inşallah dönüşte içeriz diye düşünüyoruz ve rehberimizin ardından yürümeye
devam ediyoruz.
Rehberimiz ileride bir anıtın
önünde duruyor. Bunun Orta Avrupa’nın en
güzel Veba Anıtı olduğunu söylüyor. Anıt 38 m. uzunluğunda ve üzeri altın
kaplamalıymış.
Orta Avrupa’nın en güzel Veba Anıtı |
Yolumuza devam ediyoruz. Graben
caddesi üzerinde Aziz Stephan Katedrali önünde duruyoruz. Rehberimiz yine
katedralle ilgili bilgi veriyor.Aziz Stephan’nın Budapeşte’deki St. Mathias
Katedralinin önünde de heykelinin olduğunu, Kendisinin ilk Macar kıralı olarak
bilindiğini, Katedralin çanının
Osmanlının Viyana kuşatmasında attığı güllelerden eritilerek yapıldığını, bu
gün hala tepesinde Osmanlının attığı bir güllenin bulunduğunu söylüyor.
Katedral, gotik mimari tarzında 1147 yılında inşa edilmiş, Yüksekliği 136 m.
Aziz Stephan Katedrali |
Saat 21.30’da Veba anıtının
önünde buluşmak üzere ayrılıyoruz. Karnımız acıktı. Şimdi bizim damak zevkimize
uygun yiyecekler bulunan bir yer bulmamız lazım. Rehberimiz bu konuda da bize
rehberlik ediyor. Aşağıda Tuna nehri boyunda bir dönerciye gidip döner yiyoruz.
Tabii dönerci denilince aklımıza hemen Türkler geliyor. Burasının işletmecisi
de Türk. Viyana’da Türklerin çok olduğunu biliyoruz.
Karnımızı da doyurduktan sonra
Viyana caddelerinde dolaşıyoruz. Şehir oldukça düzenli. Şehrin caddelerinde
buram buram tarih kokuyor. Binalar hep tarihi asılları korunarak restore
edilmiş. Bu konuda Avrupa çok iyi. Gezdiğimiz bütün ülkelerde bunu gördük.
Viyanada dolaşırken bir grup
insanı parkta dans ederken görüyoruz. Kendilerini müziğin ritmine kaptırmışlar.
Bir müddet onları seyrettikten sonra yolumuza devam ediyoruz. Hava yavaş yavaş
kararmaya başlıyor.
Dans eden gençler |
Rehberle gezdiğimiz yerleri bir
de kendi başımıza geziyoruz. Maria
Theresia Meydanı, Hofburg sarayı derken saat 21.00 gibi Demel Pastanesinin
önüne geliyoruz. Ama pastane çoktan kapanmış. Oradan buluşma yerimiz olan Veba
anıtının önüne doğru ilerliyoruz. Oradaki bankların üzerine bir müddet oturup
buluşma saatimizin gelmesini bekliyoruz. Herkes toplandıktan sonra saat 21.30
gibi hareket ediyoruz. Yine Hofburg sarayından geçip indiğimiz yerde
otobüsümüze binip otelin yolunu tutuyoruz.
20/07/2018 Cuma. Bugün saat 9.15
gibi otelden ayrılıyoruz. Programımızda Viyana ormanları turu var. Bu da ekstralar
arasında. Bu tura katılmak için kişi başı ekstra 60 euro ödemek gerekiyor. Tura
katılmayacaklar Viyana’da otelde kalıyor. Onlar da kendi imkanlarıyla Viyana’yı
gezecekler.
Bu gün Liechtenstein Şatosu,
Seegrote yer altı gölü, Mayerling Av Köşkü , Heilingenkreuz Manastırı, Baden
Kaplıca Şehri, Schönbrunn Sarayı’nı gezeceğiz.
Yani Avusturya’nın ormanlarına gideceğiz. ülkenin %47'si orman.
Önce Liechtenstein Şatosuna
çıkıyoruz. Şato özel mülkmüş. Tepenin üstünde ormanın içinde. Şatoya ulaşmak
için ormanın içinde biraz yürüyüş yapıyoruz.
Önce Liechtenstein Şatosuna gidenyol |
Şatoya geldiğimizde yakınında bir ev görüyoruz. İçinde insanlar
var.
ev |
Rehberimiz Şatoyla ilgili bilgi
veriyor. Şatonun 1200’lü yıllarda yapıldığını, Osmanlının her iki Viyana kuşatmasında da buraya uğrayıp
zarar verdiğini, Şatonun en son halini 1840 yılında aldığını, Şu anda Urak
Dükü’nün özel mülkü olduğunu ancak onun tarafından kullanılmadığını, Şatonun
girişinin de olmadığını söylüyor.
Liechtenstein Şatosu |
Fotoğraf çekmek için verdiği
serbest zamanın ardından toplanıp yine ormanın içinden otobüsümüze doğru
yürüyoruz. Hedefimiz maden ocağı iken bir patlama neticesinde içine su dolarak
yer altı gölü olan ve 2. Dünya savaşı sırasında Nazilerin gizli savaş uçağı
ürettikleri Seegrote Yer Altı Gölü.
Seegrote Yer Altı Gölü |
Tünel girişi |
Madenin kapısının üstünde
Seegrotte yazıyor. Kapıda madende soğukluğun 9C° olduğu da belirtilmiş.
Montlarımızı giyip Saat 10.45 de madene giriyoruz. Hazırlıksız girenler üşüyor.
Uzun bir tünelden geçiyoruz. Tünelde vagonların geçtiği raylar döşeli. Tünel iki
kişinin yan yana geçemeyeceği kadar dar. Güvenlik tedbirleri alınmış.
Madende Galeri ve tüneller |
Sonra bir galeride duruyoruz.
Orası madenlerin dışarıya çıkarıldığı yermiş. Galerinin içinde dönen bir beygir
heykeli var. Girişte rehberimize verilen cihazdan Türkçe olarak madenle ilgili verilen bilgileri dinliyoruz.
Madenler yukarıya, dönen beygirler ile çıkarılırmış. Basit bir sistem kurulmuş.
Beygir döndükçe dolu vagonlar yukarıya çıkarken boş vagonlar aşağıya inermiş.
Dönen beygirlerin gözleri kör olurmuş.
Galeride vagonları çeken at |
Galerinin içinde dönen bir beygir heykeli |
Yolumuza devam ediyoruz. Madende
bir çok galeriler görüyoruz İşçilerin çalışmalarını temsil eden heykeller,
maden çıkarılmasında kullanılan araç- gereç, Meryem ana figürünün bulunduğu her
sene Aralığın ilk Pazar günü Azize barbara törenlerinin yapıldığı köşe…
Azize barbara törenlerinin yapıldığı yer |
Madenden fotoğraflar |
Şimdi 14 m. Aşağıdaki büyük göle
ineceğiz. Madende 1913’te bir patlama olmuş. Bu göl Patlama neticesinde içeriye
dolan sulardan oluşmuş. Gölün alanı 6.200 m2 imiş. Yerin 60 metre altında
Avrupa’nın en büyük yer altı gölüymüş. Maden 1912-1948 yılları arasında
işletilmiş. 20 milyon litre su çıktığı için ocağın işletilmesine son verilmiş.
1944’de su tulumba ile çekilerek boşaltılmış. Suyu kontrol altına alabilmek
için günde 50 bin litre su tulumbalarla boşaltılıyormuş. Boş kalan alan uçak fabrikası için elverişli
olduğundan 1944 yılında Alman firması Heinkel tarafından Heinkel 162 tipi
uçağın gövdesi burada üretilmeye başlanmış. Üretilen parçalar buradan geceleyin
çıkarılıp hava alanı yakınındaki Mauthausen kasabasına götürülür, orada montajı
yapılırmış. 1945’te Ruslar burayı keşfedince Heinkel çalışanları tarafından
tahrip edilmiş. Galeride uçağın orada
üretilen gerçek parçalarını ve Heinkel 162 tipi uçağın maketini görüyoruz.
Heinkel 162 tipi uçağın üretildiği galeride uçak maketi |
Sol tarafta işçilerin istirahat
ettikleri ısısı her zaman 12 C° olan bir
dinlenme odasını görüyoruz.Sonra aşağıya inip madendeki patlama sonunda oluşan
gölde tünellerden geçerek bir tekne gezintisi yapıyoruz. Tekneler 26 kişi
alıyor. Suyun derinliği 1.5 metre ile 13 metre arasında değişiyormuş. Su
oldukça berrak, dibi görünüyor. Şimdi de yine her gün su seviyesini ayarlamak
için 50.000 litre su boşaltılmaya devam ediliyormuş .
Madendeki patlama sonunda oluşan yeraltı gölü |
Yer altı gölünde tekne gezintisi |
Tekneyle gezinti sonunda duvarda
gördüğümüz kırmızı harflerle yazılmış
yazıda şöyle deniyormuş: ”Bot batmadı diyerek Allah’ına dua et.
Minnettarlığını belirten ufak bir bahşişi vererek gemiciye helal et.” Rehberimiz gemicinin bahşişini veriyor,
oradan ayrılıp geldiğimiz yerden geri dönüyoruz. Saat 11.50 gibi mağaradan
ayrılıyoruz. Çok keyifli bir gezinti oluyor. Ufak bir ihtiyaç molasından sonra
Seegrote yer altı gölünün bulunduğu Hinterbrühl kasabasından hareket ediyoruz.
Hedfimiz Mayarling faciasına konu
olan, bu gün Carmelita rahibelerinin yaşadığı manastır konumunda olan Mayerling
av köşkü.
Mayerling av köşkü |
Mayerling av köşkü'nü ziyaret
ediyoruz. Rehberimiz burası ile ilgili bilgi veriyor. Burası Frances Josep’in
av köşküymüş. Frances Josep’in Rodolp adında bir oğlu varmış. Onu Belçika
prensesiyle evlendirmiş. Rodop ise Macaristan prensesi Maria’yı seviyormuş.
Zaman zaman buraya gelip yasak aşk yaşarlarmış. Bir gün ikisi de bu köşkte ölü
bulunmuşlar. Kimin öldürdüğü belli değilmiş. Bazılarına göre intihar etmişler,
bazılarına göre ise bunu tasvip etmeyen
Faraces Josep tarafından öldürtülmüşler. Buna Hasburg hanedanlığında “Mayerling faciası”
denirmiş. Bu olayı anlatan
“ Mayeling Faciası” adında bir
film de çekilmiş. Bu olaydan sonra Frances Josep burayı manastır yaptırıp
Carmelita isimli İspanyol rahibelere hediye etmiş. Burada sürekli 12 rahibe
bulunurmuş. Şimdi de 12 rahibe
bulunuyormuş. Köşk, yeşillikler içerisinde çok güzel bir mekan. İçine girme
imkanımız olmadığından dışından fotoğraflar çekip buradan ayrılıyoruz.
Mayerling av köşkü’nün civarı |
Mayerling av köşkü’nün civarı |
Hedefimiz küçük ve şirin bir
kaplıca şehri olan Baden. “Bad” almanca bir kelime olup Türkçesi banyo imiş.
“Baden” ise banyo yapmak anlamına gelirmiş.
Baden yolu |
Baden, Avusturya'nın Aşağı
Avusturya Eyaleti'nde, Viyana Ormanları'nın doğusunda , kaplıcalarıyla ünlü,
yaklaşık 25.000 nüfuslu bir kasaba.Rehberimiz 14 adet kaplıcasının olduğunu,
soyluların yaşadığı bir kasaba olduğunu söylüyor. Giderken yol boyunca ormanların güzelliği insanı hayran bırakıyor.
Badene geldiğimizde otobüsümüz şehir merkezinde bizi indiriyor. Şehir turumuza
başlıyoruz. Rehberimiz bizi Beethoven’in
9. Senfonisini bestelediği eve götürüyor.
Beethoven’in 9. Senfonisini bestelediği ev |
Oradan Veba Anıtı'nı önüne
geliyoruz. Yine onunla ilgili bilgi veriyor.
Veba Anıtı |
Sonra serbest zaman veriyor.
Eşimle ben serbest zaman içerisinde şehrin üst kısmında bulunan bir parka
gidiyoruz. Öğle vakti olmuş. Parkta çimlerin üzerinde öğle namazını kılıyoruz. Aslında bugün Cuma.
Cuma namazını kılamadığımız için öğle namazını kılıyoruz. Parktan biraz daha
yukarıya ormana doğru çıkıp şehrin manzarasını seyrediyoruz.
Baden manzaraları |
Baden manzaraları |
Baden manzaraları |
Baden Kaplıcaları |
Sonra sözleştiğimiz yere
geliyoruz. Orada otobüsü beklerken 20 yıldan beri burada oturan bir Türkle karşılaşıyoruz. Bizim Türk olduğumuzu
anlayınca kadın kendisinin de Türk olduğunu söylüyor. Bursa doğumluymuş. 17
yaşında buraya gelip yerleşmiş. Eşi iki sene önce vefat etmiş. Şimdi
çocuklarıyla yaşıyormuş. Ağustosta Bursa Kültür parkta kızının düğünü olacakmış.
Bizi de düğüne davet ediyor. Düğünden sonra tekrar Baden’e döneceklermiş. Kızı
Baden’de dir sağlık kuruluşunda hemşireymiş. Sorduğumuz soru üzerine Baden’de
birçok Türk olduğunu, yeni bir cami yapıldığını, Türklerin değişik işlerde
çalıştığını, burada genelde zenginlerin yaşadığını, Baden’in çok sakin bir
şehir olduğunu, Akşam saat 21.00 gibi mağazaların kapandığını ve herkesin evine çekildiğini
söylüyor. Viyana’da da aynı şeye şahit olmuştuk. Alışveriş merkezleri erkenden
kapanmıştı. Dönüşte içeriz dediğimiz melange kahvesini içmek için saat 21.00
gibi gittiğimizde Demel Pastanesi
kapanmıştı.
14.45 gibi ormanlar içinde bir
şehir olan bu güzel kasaba Baden’den ayrılıyoruz. Hedefimiz Kraliçe Elizabeth
Sisi’nin Yazlık sarayı olan Schönbrunn Sarayı.
Schönbrunn Sarayı giriş kapısı |
Schönbrunn Elizabeth Sisi’nin Yazlık sarayı |
Elizabeth Sisi’nin Yazlık Schönbrunn Sarayı |
Schönbrunn sarayı , Avusturya'nın
başkenti Viyana'da, şehrin biraz kıyısında Habsburg Hanedanı'nın yazlık sarayı.
Ülkede en önemli kültürel anıtların bulunduğu barok mimari tarzında yapılmış
bir saray. Rehberimiz sarayla ilgili bilgi veriyor. Saray İmparator Leopold
tarafından 1695-1730 yılları arasında tamamlanmış. 1. ve 2. Dünya savaşlarında
zarar görmüş. En son 1952 yılında yenileme işlemleri sona ermiş. Sarayın 1441
odası varmış. Bu odaların sadece 41 tanesi
ziyarete açıkmış. Önceleri burası hükümet binası olarak düşünülmüş ancak
Franz Joseph’in eşi Elizabeth Sisi burayı yazlık saray olarak kullanmak istemiş
ve öyle kullanılmış. Biz zamanımız kısıtlı olduğu için sarayın içerisine
giremiyoruz. Elizabeth Sisi’nin, Franz Joseph’in , Ferdinand’ın saraydaki odaları
çok popülermiş. Sarayı görüp bahçesinde dolaşıyoruz. Harika ve oldukça büyük bir bahçesi var. Özellikle
arka bahçesi çok güzel. Güzel bir bahçe düzenlemesi yapılmış. Bahçe çiçekler ve
heykellerle donatılmış. Bahçenin üst kısmında içinde fıskiyesi olan güzel de
bir havuzu var.
Elizabeth Sisi’nin Yazlık Schönbrunn Sarayı |
Sarayın 2 km. uzağında tepede bir
yapı var. Elizabeth Sisi oraya çayını, kahvesini içmek için at arabasıyla
çıkarmış. Sarayın kendisine özgü ahırı ve Şapeli de varmış. Biz de eşimle
birlikte oraya çıkmaya karar veriyoruz. Sisi’nin arabasıyla çıktığı ağaçların
arasındaki yoldan yürüyerek çıkıyoruz. Yol oldukça dik. Zorlansak da sonunda
çıkıyoruz. Harika bir yapı ve harika bir manzara. Oradan saray ve Viyana bir
başka görünüyor.
Elizabeth Sisi’nin kahve içtiği yer |
Elizabeth Sisi’nin kahve içtiği yerden Saray ve Viyana’nın görünüşü |
Önünde, içinde nilüfer
çiçeklerinin de bulunduğu büyük bir havuz var. Biraz manzarayı seyredip, biraz
da fotoğraf çektikten sonra vakit
yaklaştığı için hızlı adımlarla aşağıya doğru iniyoruz. Çünkü saat 16.30’da
giriş kapısının önünde toplanacağız. İnerken hayvanat bahçesini gösteren
levhayı da görüyoruz. Ama zamanımız olmadığı için oraya gidemiyoruz. Sarayın
içini ve bahçesini gezmek için herhalde bir gün ayırmak gerekiyor. İnerken de
bir iki kare fotoğraf alıp 16.30’da sarayın kapısında buluşuyoruz. Toplu bir
fotoğrafın ardından otobüsümüze binip, otelin yolunu tutuyoruz. Ertesi gün bizi
uzun bir yolculuk beklediğinden biraz dinlenmek istiyoruz.
21.07 2018 cumartesi gezimizin 9.
günü sabah 7 gibi Viyana'ya veda ediyoruz bugünkü güzergahımız Sırbistan'daki
Novi Sad. oradan da Belgrad.
0 yorum:
Yorum Gönder