21 Ekim 2019 Pazartesi

GAZİANTEP

GAP GEZİSİ

2019 Yılının yaz tatilinde İtalya’,a gitmeyi planlıyorduk. Onun için önceden Çanakkaleli bir Seyahat Acentesine kaydımızı yaptırmış, hatta paramızı da ödemiştik. 28 Haziranda kesin gidecekmişiz gibi İtalya ile ilgili araştırmalar bile yapmıştık.Ancak hareket tarihine on gün kala bizi arayıp yeterli müracaat olmadığı için Turu iptal ettiklerini söylediler. Furkan'lar da 5 Temmuzda GAP bölgesine seyahat planlamışlar, otel rezervasyonlarını da yaptırmışlardı. Bizim turun iptal edildiğini duyunca birlikte gitmeyi teklif ettiler, biz de memnuniyetle kabul ettik.Bizim için de rezervasyon yaptırdılar ve Gaziantep’e uçak biletlerimizi de aldılar. Bu defa hazırlıklarımızı yurt içi seyahat için yapmaya başladık.

Aslında o bölgeye seyahati biz de çok istiyorduk. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış,birçok peygamberi, sahabeyi bağrında barındıran, Osmanlıdan önce de birçok İslam devletinin hüküm sürdüğü ve onlara ait pek çok eserlerin günümüze kadar geldiği, tarihte yaşamış ve günümüzde de yaşamakta olan dinlerin mensuplarının bulunduğu o bölgeleri görecek olmak bizleri heyecanlandırıyordu, ancak yaz döneminde bölgenin aşırı sıcak oluşu bizi korkutuyordu. Özel arabayla olunca sıcak saatleri kapalı mekanlarda (müzelerde) geçirerek hem zaman kazanmış oluruz, hem de sıcakta dolaşmamış oluruz diye düşündük ve bavullarımızı alıp İstanbul’a gittik. 

05 Temmuz 2019 Cuma günü Sabiha Gökçen Havaalanından 19.35 uçağı ile saat 20.10 gibi Gaziantep’e ulaştık.


GAZİANTEP

Türkiye’nin altıncı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ise en büyük kenti olan Gaziantep; yaklaşık 1. 690.000  merkez nüfusu,ilçeleriyle birlikte yaklaşık 2.100.000 nufusu, ekonomik potansiyeli, kültürel zenginlikleri, tarihi dokusuyla önemli bir kentimizdir.


Anadolu’nun ilk yerleşim merkezlerinden biri olan Mezopotamya ile Akdeniz Bölgesi’nin kesişme noktasında yer alan kent, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve tarihin her döneminde önemini korumuştur.Farklı uygarlıkların, kültürlerin ve dinlerin bir araya gelerek birbirleri içinde sentezlendiği gizemli bir tarihe sahip olan Gaziantep; Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Hitit, Hurri-Mitanni, Asur, Pers, Büyük İskender, Selevkoslar Krallığı, Roma, Bizans, Selçuklu, Memluklar, Dulkadiroğluları ve Osmanlı dönemlerine ait izleri-eserleri günümüze kadar taşımaktadır. Tarihi İpek Yolu’nun buradan geçmiş olmasından dolayı uygarlıkların uğrak yeri olmuş, tarihin her döneminde kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur. Gaziantep’te bulunan tarihi eserlerin çeşitliliği kentin kültürel zenginliğinin bir göstergesidir.


Saat 21.30 gibi Gaziantep havaalanına iniyoruz ve Furkan’ın önceden kiraladığı bir otomobil ile kalacağımız otele gidiyoruz. Eşyalarımızı yerleştirdikten sonra otel sahibinden beyran çorbası içebileceğimiz bir yer soruyoruz. Epey yürüdükten sonra onun tarif ettiği mekanda beyran çorbamızı içip, beyin kızartmasını afiyetle yiyiyor  ve otelimizin yolunu tutuyoruz. 


06.07.2019 Cumartesi. Sabah kahvaltımızı otelde yaptıktan sonra erkenden şehir turumuza başlıyoruz. İlk durağımız Gaziantep kalesi oluyor. Çünkü hava çok sıcak olmadan açık mekanları gezmek istiyoruz. Aracımızı kalenin dibindeki Belediye otoparkına bırakıp , kaleye doğru yürüyoruz.

Gaziantep kalesi, Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisi. Kale şehir merkezinde Alleben Deresi’nin güneyinde yaklaşık 25-30 metre yüksekliğinde bir tepenin üzerinde.

Gaziantep kalesi, İlk olarak Roma döneminde höyük üzerine bir gözetleme kulesi olarak yapılmış, bugünkü biçimini ise M.S. VI. Yüzyılda Bizans imparatoru Justinyanus döneminde almış. Kale çapı yaklaşık 100 metre, çevresi 1200 metre olan gayri muntazam dairesel bir şekle sahip. Kale üzerinde 12 adet kule mevcut.

Gaziantep kalesi
Kaleye giderken sol tarafta Hışva Hanı görüyoruz.


Han, Selçuklu ve Osmanlı sivil mimari yapıtlarında önemli yeri olan, tasarımlarına uygun olarak ticari amaçlı kervanların, seyahat halinde yolcuların, geceyi rahat ve emniyet içerisinde geçirebilmeleri için inşa edilmiş aynı zamanda hem misafirhane, hem de pazar olan, harp zamanlarında da erzak ve mühimmat ambarı olarak hizmet veren önemli abidevi yapılara denir. Hanların ticaret yolları üzerinde, birer günlük mesafede inşa edilenlerine de Kervansaray denir. 


Dış görünüşleriyle bir kaleyi andıran hanların, içine girildiğinde bir ticaret kervanının her türlü ihtiyacını karşılayabilecek sosyal tesisler karşımıza çıkmaktadır. Hanların üst katlarında genellikle gelen misafirlerin (tüccarların) konaklamaları için odalar bulunur, diğer bölümlerinde ise ambarlar ve geniş avlular yer alırdı. Genelde giriş katta olan ahırlarda ise bu malları taşıyan katırcı kervanlarının hayvanları olurdu. Gaziantep’te vaktiyle 31 han varmış. Bunlardan bir kısmı yıkılarak, bir kısmı ise mimari yönden değişikliğe uğrayarak yok olmuşlar. Gaziantepte XIV. ve XV. yüzyıllarda yapılan bugün de yaşamlarını sürdüren, hanlar şunlar: Şire Hanı, Bayazhan, Gümrük Hanı, Pürsefa Hanı, Tuz Hanı, Hışva Han (Lala Mustafa Paşa Hanı) Mecidiye Hanı, Emir Ali Hanı, Anadolu Hanı, Kürkçü Hanı, Elbeyli Hanı, Yeni Yüzükçü Hanı, Tütün Hanı, Hacı Ömer Hanı, Büdeyri Hanı, Millet Hanı ve Yeni Han.



HIŞVA HAN


Hışva, Pamuk Kozası anlamına gelmektedir. Han, 1563-1577 yılları arasında Lala Mustafa Paşa tarafından Halep ve Şam Beylerbeyliği görevinde bulunduğu yıllarda yaptırılmış. Tek katlı hanlar gurubuna giren yapı Gaziantep’in en eski hanıdır. Gaziantep Kalesi eteklerinde yer alan han, batısındaki hamam, Susamhane, doğusunda şimdi mevcut olmayan Bedesten ve Mir-i Miran Mescidi ile birlikte bir külliye (Lala Mustafa Paşa Külliyesi) durumundaymış. Hanın kuzey cephesinde yola açılan kısımların dükkan olarak, iç bölümde ise avluya açılan odaların yolcuların konaklamaları amacıyla, revaka açılan mekanların ise depo ve ahır olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Oldukça sade inşa edilen handa tek süsleme cümle kapısındadır. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından aslına uygun olarak restore edilen Hışva Han, bugün de otel-restaurant-dükkan olarak hizmet vermektedir. Hanın girişinde Eski devasa cümle kapısı sergilenmektedir. Kapının önünde bir fotoğraf çekilip kaleye doğru yolumuza devam ediyoruz.




Gaziantep kalesi

Gaziantep 1. Dünya savaşından sonra 1919 da önce İngilizler tarafından ardından da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Şehit Mehmet Kamil, Şahin Bey ve Karayılan gibi nice kahramanlar sayesinde Gaziantep kurtulmuştur. Fransızlar Ankara Antlaşması’nın ardından 25 Aralık 1921’de şehri boşaltmışlar. 6 Şubat 1921 yılında “Gazi” unvanından sonra, halkın Milli Mücadelede gösterdiği takdire şayan hizmetlerinden dolayı TBMM tarafından, mücadeleden 87 yıl sonra, 7 Şubat 2008 tarihinde de Gaziantep’e “İstiklal Madalyası” verilmiştir.

Kalenin iç kapısından girdikten sonra kaleye çıkmak için hafif yokuşlu uzunca bir holden geçiyorsunuz. Hol boyunca Gaziantep tarihi ve Milli Mücadelesi resim, heykel ve rölyefler eşliğinde videolarla anlatılmış. Kaleye çıkıncaya kadar Gaziantep tarihini ve Mili Mücadelesini öğreniyorsunuz. İç kalede caminin, hamamın yerlerini yıkılmış halde görüyoruz. Kaleden Gaziantep’in manzarası da harika görünüyor. Kaleyi gezdikten sonra başka bir yoldan giderek yine aynı kapıdan çıkışımızı yapıyoruz.

Gaziantep kalesi
Kaleden çıkarken sağ tarafta Sirvani camii görünüyor. Camiyi gezmek istediğimizde kapısının kapalı olduğunu görüyoruz.


Şirvani Camii

Oradan aşağıya doğru yürüyoruz. Gaziantep yazısının önünde arkamızda kale olacak şekilde fotoğraf çektirip ilerideki Ali Nacar camii’ne gidiyoruz.


Orayı da gezemiyoruz çünkü orası da kapalı. Sadece dışarıdan görmekle yetiniyoruz. Ali Nacar Camii oradaki kitabeden okuduğumuza göre 14. Y.yılda Ali Neccar adında bir marangoz tarafından yaptırılmış. Caminin minaresinin şerefesi şemsiye çatı ile örtülü. Minarenin kaidesinde güneş saati bulunuyor.


Ali Nacar Camii

Geldiğimiz yoldan tekrar yukarıya doğru çıkarken ara sokakta Cam Müzesini görüyoruz.  Gideceğiniz yer çok , zaman da az olunca bazı yerleri atlamak zorunda kalıyorsunuz. İşte biz de  cam müzesine girmeden yolumuza devam ediyoruz.



Kalenin Güney batı kısmında caddeye çıkan sokağın başında Hamam Müzesi, Emine Göğüş Mutfak Müzesi levhalarını görünce sokağa giriyoruz. Sokaktan biraz ilerlediğimizde sol tarafta Hışva Han’ın batısında Gaziantep Hamam müzesini görüyoruz.



Osmanlı hamam mimarisi ve kültürünün en güzel örneklerinden birisi olan yapı, Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan külliyenin hamam bölümü olarak hizmet vermiş. Vakfiyesine göre 1577 tarihinde yapıldığı anlaşılmakta olan hamam, Paşa Hamamı olarak uzun yıllar hizmet vermiş. 2015 yılında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyonu tamamlanarak, Gaziantep hamam kültürünün yaşatıldığı bir müze haline dönüştürülmüş. Aslına sadık kalınarak teşhir edilen hamamda; soğukluk, ılıklık, sıcaklık bölümleri, Haluk Perk koleksiyonundan hamam araç ve gereçleri, hamam adetleri, bal mumu heykeller ve maketlerle canlandırılmış. Müzeden fotoğraf alıp yolumuza devam ediyoruz.

Hamam Müzesi

Biraz ileride sağ tarafta da Handan bey camii bulunuyor. Cami Dulkadiroğulları zamanında 16. Yüzyılda Handan bey tarafından yaptırılmış. Fransız işgalinde atılan bir gülle kıble duvarını delerek içeride patlamış bu gün de duvarlardaki taşlarda güllenin parçalarının yaptığı tahribatı görebiliyorsunuz. Camide Kuran okuyan bir cemaat bize izleri gösteriyor. Cami dikdörtgen biçiminde yapılmış,  Mihrabın sağındaki minber ve solundaki vaaz kürsüsü bir balkon gibi . Buralara duvarın içinden taş merdivenlerden çıkıyorsunuz. Minaresinin şerefesi de yine şemsiye çatı ile örtülü. Dulkadiroğulları dönemimde yapılan bütün camilerde ve minarelerde benzer özellikleri görüyoruz.


Handan bey camii

Sokaktan geri çıkıp kalenin güneyindeki yoldan doğuya doğru yürüdüğümüzde Budeyri Hanı görüyoruz. Hanın önünde yemeniciler… 

Güneye doğru devam ettiğimizde Sol tarafta Tahtani Camii, az ileride sağda 1562 de yapılmış Mustafa Geylani Millet Hanı görüyoruz.

Tahtani Camii
MİLLET HANI: Yapı, Osmanlı han mimarisi içinde iki katlı, tek avlulu hanlar grubuna girer. Kıbrıs Fatihi Lala Mustafa Paşa’nın Antep Beyliği zamanında Keçeciler Bedesteni (diğer isimleri Bedesten-i Atik, Karanlık Bedesten) olarak 1575 yılında yapılmış, sonradan ilaveler ile doğusu Pazar Hamamı, batısı Bıçakçı Çarşısı, güneyi Salaba ağzı, Kazaz Çarşısı ve kuzeyi kale olmak üzere kervansaray niteliği kazanmış. 1890 yılında üst katı ilave edilerek bugünkü halini alan hanın Cumhuriyet döneminden önceki adı “Aziziye” olarak kayıtlara geçmiş. Atatürk’ün Gaziantep’i ziyareti sırasında Atatürk Hanı olarak değiştirilmek istenen hanın ismi, büyük önderin “Bu han benim değil milletin hanı olsun” sözlerinin ardından Millet Hanı olarak tarihteki seyrine devam etmiştir. Günümüzde turistik el sanatları mağazaları ve dinlenme alanı olarak hizmet vermektedir.Hanın girişinde sağ tarafta İmam gazalinin, sol tarafta da İbn-i Haldunun büstlerini görmek bizi şaşırtıyor.

Millet Hanı

Biraz daha yürüdüğümüzde yine sağda Tarihi Gümrükçü Hanı görüyoruz.

Gümrük Han, Hacı Ömer Efendi tarafından 1873-1878 yılları arasında yaptırıldığı Vakıflar kayıtlarına göre bilinmektedir. ‘Yolcu hanı’ olarak inşa edilen hanın zemin katındaki mekânlar depo ve ahır, üst katta yer alan odalar ise yolcuların kalması için yapılmış.

Günümüze kadar han, dükkân ve depo olarak kullanılan Gümrük Hanı geleneksel Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı han mimarisi özellikleri taşımaktadır. Gaziantep' teki 18 han yapısından biri olan Gümrük Han şehir içinde yer alırken, içinde yolcu konaklamasının yanı sıra ahır mekânlarını da bulundurmaktadır. Bugün Gümrük Han’da Gümüşçü, Tesbihçi, Kilimci, Aba Dokuma, Mozaik Sanatı, Cam üfleme, Bakır İşleme, Takunya, Ebru, Eski Gelinlik Salonu, Antep İşi, El Ürünleri Satış Yeri, Ahşap Oyma, Kutnu Dokuma, Yemenicilik, Kilimcilik ve Sedefkârlık meslekleri yaşatılmaktadır.Bu el emeği ürünleri handa bulabilirsiniz.


Gümrükçü Hanının solunda Alaüddevle Camii'ni görüyoruz. Alaüddevle, Maraş'ta hakimiyet sürdüren Dulkadiroğlu Beyliği'nin son beyidir. Camiyi yaptıran Alaüddevle'nin 1515 yılında vefat ettiği düşünülürse, bu tarihten önce yaptırıldığı ortaya çıkmaktadır. Caminin mimarı Armenek, ustabaşısı da Kirkor'dur.

Alaüddevle Camii

Caminin doğu kapısından çıktığınızda Yolun karşısında Yeni Han bulunuyor.

YENİ HAN: Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar grubuna girer. 1757-1785 yılları arasında yapıldığı düşünülmektedir. Zemin kattaki mekanlar depo ve ahır, üst katta bulunan odalar ise yolcuların konaklaması amacıyla yapılmıştır. Hanın giriş katında bir süre taş ocağı olarak kullanılan daha sonraları yeni hanın misafirlerinin hayvanlarına ahırlık yapmış olan Kaleoğlu Mağarası yer alıyor. Günümüzde restore edilen mağara dinlenme ve serinleme mekanı olarak hizmet vermektedir. Bizde hanı gezdikten sonra Kaleoğlu Mağarasına girip biraz serinliyoruz. Mağara kafeterya olarak kullanılıyor.

Tarihi Yeni Han
Yüzükçü Hanı


Hanlar birbirlerine  çok benziyor. Güney istikametinde yolumuza devam ediyoruz ve Zincirli Bedesten’e  geliyoruz.


ZİNCİRLİ VE KEMİKLİ BEDESTENLERİ

Bedestenler eskiden alışveriş hayatının nabzının attığı, ince uzun, üstü kapalı çarşılardır. Şehrdeki bedestenlerin sayısı daha önceki yüzyıllarda beş iken günümüzde sağlam olarak ayakta kalıp ticari fonksiyonlarını devam ettiren bedesten sayısı ikidir. Bunlar, Zincirli Bedesten ve Kemikli Bedestendir.

Zincirli Bedesten: XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Darendeli Hüseyin Paşa tarafından yaptırılan Zincirli Bedesten, halk arasında “Kara Basamak Bedesteni” olarak bilinir. Uzun yıllar kasaplara ev sahipliği yaptığı için Et Hali olarak da adlandırılan tarihi yapı, Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün yaptırdığı restorasyon çalışmaları sonrasında, genişlikleri 10-25 m2 arasında değişen 73 dükkan ile ticari faaliyette bulunmak isteyen özellikle baharatçı ve turistik eşya satıcılarına otantik bir ortam sunmaktadır. Bedestenin beş kapısı bulunmaktadır. Güney kapısındaki dört mısralık kitabenin yazarı Kusuri’dir. Biri kuzeyden güneye, diğeri doğudan batıya uzanan ve birbiri ile kesişen iki bölümden meydana gelmektedir. Üstü kapalı ve tek katlı bir yapıdır. Daha sonraları üzerine bir kat daha yapılarak Adliye Binası olarak kullanılmışsa da 1957 yılındaki yangında bu bölüm tamamen yok olmuştur.

Zincirli Bedesten

Kemikli Bedesten: 19. yüzyılda (1865) Müftü Hacı Osman Efendi tarafından yaptırılan bedestende 72 dükkan bulunmaktadır. Kemikli Bedesten, her biri 15 x 60 ebadında olan iki bölümden oluşmuş dikdörtgen planlı ve kesme taştan yapılmış bir yapıdır. Temel kazıları sırasında kemik bulunduğu için adına halk tarafından Kemikli Bedesten denmiş ise de asıl adı Mecidiye Bedestenidir. Çatısı oval şekilde yapılmış olan bedestenin, doğu ve batı bölümlerinde ikişer girişi bulunmaktadır.

Bedestenin içinde:
İmalatçı Bakırcılar
İmalatçı Sedefçiler
İmalatçı Gümüşçüler
İmalatçı Kehribarcılar
Tesbihçiler
Tohumcular
Kutnucular
Şalcılar
Hediyelikçiler
Değerli taşlar
Antikacılar
Çiniciler
Baharatçılar ve Kurulukçular
Zeka oyunları
Bitkisel sabun satanlar bulunuyor.


Genel olarak Bakırcılar Çarşısı olarak adlandırılan ancak, birçok el sanatı esnafının üretim yaptığı bir çarşılar kompleksinden oluşan Gaziantep Bakırcılar Çarşısı ahşap kaplamalı dükkanları, taş döşenmiş sokakları ile bizlere başka bir dönemden kesitler sunmaktadır. 

Tek katlı dükkanlardan oluşan çarşı, hanlar bölgesi içinde yer almaktadır. 


Bakırcılar çarşısında Pirsafa Mescidi ve Hz. Yuşa Peygamberin türbesi de bulunuyor. Onları ziyaret edip oradan Tütün Hanı,  oradan da meşhur tarihi Tahmis Kahvesine Gidiyoruz.



Tahmis, “kahvenin dövüldüğü yer” anlamına gelmektedir. Eski dönemlerde kahve, cevizden yapılan büyük dibeklerde, karataş ya da aynı ağaçtan imal edilen aletlerle dövülürmüş. Tarihi Tahmis Kahvesi Türkmen Ağası ve Sancak Beyi olan Mustafa Ağa tarafından Tekke’ye (Mevlevihane) gelir getirmesi amacıyla 1638 yılında yaptırılmış iki katlı, bir yapı.

Bir rivayete göre 4. Murat Bağdat Seferi sırasında burada dinlenmiş ve kendisine Tahmis Kahvesi’nde kahve ikram edilmiş. Biz de buraya gelmişken Tarihi Tahmis Kahvesinde kahve içmek istiyoruz.


Tarihi mekanda masamıza oturuyoruz. Önce kavrulmuş keten tohumu, menengiç ve leblebiden oluşan çerezimiz, ardından da Menengiç Kahvelerimiz geliyor.



Çerezlerimizi yiyip afiyetle nefis kahvelerimizi de içtikten sonra kahveden çıkıyoruz. Daha yenilecek katmerimiz var. Çıkışta menengiç kahvesi ve karışık çerezden alıp sonra katmer yemeye gidiyoruz.

Tarihi Tahmis Kahvesi
Katmer siparişimizi verip beklemeye başlıyoruz. Önce küçük bardaklarda sütümüz, ardından da bol antepfıstıklı sıcak katmerimiz geliyor. Görünüşü bile harika! Sütümüzü içip katmerimizi yiyiyoruz.

Gaziantep katmeri
Çarşıda gezilecek yerleri bitirip Zeugma Müzesinin yolunu tutuyoruz.



Belkıs/Zeugma, Gaziantep’in Nizip ilçesinin 10 km doğusunda, tepeler üzerine kurulmuş bir kenttir. Büyük İskender’in generallerinden I. Selevkos Nikator, MÖ 300’de, Büyük İskender’in, Fırat Nehri’ni geçtiği yerde, Selevkeia Euphrates ismiyle bir kent kurmuş. Bu kentin karşısına da eşi Apama’nın adıyla ikinci bir kent kurarak, bu iki kenti bir köprüyle birbirine bağlamış. Kent, MÖ 31’den itibaren Roma’ya bağlanarak adı “Zeugma” olarak değiştirilmiş.Zeugma, “geçit-köprü” anlamına gelmektedir. Zeugma, özellikle Roma döneminde, sanat alanında çok ilerlemiş, zengin villaları süsleyen mozaik döşemeler dünya örnekleri ile yarışır hale gelmiş. Kazılarda Zeugma Antik Kenti’nden çıkartılan mozaikler ve bunların yanında Roma Dönemi’ne ait heykeller, sütunlar ve çeşmeler de Gaziantep’teki Zeugma Mozaik Müzesi’nde sergileniyor. Müze, gerek bina büyüklüğü gerekse sergilenen mozaiklerin kapladığı alan bakımından dünyanın en büyük mozaik müzesi olarak bilinmektedir. Özellikle Savaş Tanrısı Ares’in bronz heykeli müzenin asıl olarak mozaikler için ziyaret edildiğini unutturacak güzellikte olarak değerlendirilmektedir. Ancak müzenin en önemli eseri M.S. 2'nci yüzyıl tarihli Maenad ya da daha bilinir adıyla Çingene Kızı Mozaiği'dir. Maenad Villası’nda yemek odasının taban mozaiğinin geriye kalan tek parçasını meydana getiren figürün gözlerindeki mahzun ifade bu mozaiği müzenin en beğenilen buluntusu yapmış ve Zeugma’nın Mona Lisa’sı olarak adlandırılarak antik kentin ve müzenin simgesi haline getirmiştir.

ABD Bowlig Green State Üniversitesi'nde olduğu tespit edilen kayıp 12 parçanın Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın girişimleri ile alınarak müzeye getirilmesi ile Çingene Kızı Mozaiği'nin bir bölümü daha Zeugma Mozaik Müzesi'nde ziyarete açılmıştır.

Müzeye girdiğimizde önce sinevizyon odasına giriyoruz. Üç boyutlu gözlüklerle hazırlanan sinevizyonu izleyip müzeyi dolaşmaya başlıyoruz. Müze çok güzel düzenlenmiş. Adeta canlı tarih. Ancak müzenin en nadide parçası olan Çingene Kızı Mozaiği üst katta çok özel bir yerde, karanlık odada sergileniyor. Onu görebilmek için labirent gibi bir yerden geçmek gerekiyor. Gerçeğini görmek insana ayrı bir heyecan veriyor. 


Zeugma Mozaik Müzesi


Müze gezisini tamamlayıp saat 16.00 gibi Gaziantep’ten ayrılıyoruz. Şimdi Şanlıurfa –Halfeti’ye gidiyoruz.



Gaziantep’in kuruluşu çok eskilere dayandığı, farklı uygarlıklara, kültürlere ve dinlere ev sahipliği yaptığı, ticaret yolunun üzerinde olduğu için gezip görülecek çok yerler var. Ancak bizim gezmek için ayırdığımız bir gün olduğundan sıkıştırılmış bir program uyguluyoruz ve maalesef bazı yerleri gezemiyoruz. Gaziantep için en az iki gün gerekiyor.


Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü Tanıtıcı Yayınlar ve internet siteleri Gaziantep Büyükşehir Belediyesi İnternet sitesi

0 yorum:

Yorum Gönder