25 Ekim 2019 Cuma

MARDİN


MARDİN




Mardin birçok farklı dil, din ve kültür mozaiğiyle farklı tarihi süreçlerden geçmiş bir ilimiz. Kuzey Mezopotamya’nın önemli bir kenti olan Mardin, birçok medeniyetin merkezi olmuş. Akadlar, Babil Dönemi, Mitanni Ve Huri Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu gibi. Miladi 641yılında da Araplar tarafından fethedilen Mardin Kenti, Mekke’deki Halifeliğe bağlanmış. Emevi Halifesi Damaskus (Şam)’a taşınınca, Mardin genel valiler tarafından yönetilen bir kent olmuş. Miladi 750’ye doğru Abbasiler Emevilerin yerini alınca Mardin Abbasilere bağlı bir kent olmuş. Hamdaniler, Selçuklular, Zengiler, Artuklular Mardinde hüküm sürmüş. Bir dönem Cengiz Han’ın Torununun Kurduğu İlhanlıların eline geçmiş. Bir dönem de Timurlenk ele geçirmiş ve şehri yakmış yıkmış. Karakoyunlu Dönemi, Akkoyunlu Dönemi, Safaviler Döneminden sonra nihayet Mardin Yavuz Sultan Selim döneminde 1516 yılında Osmanlı topraklarına dahil edilmiş. Onun için Mardin kadim bir şehir. Orada birçok medeniyetin izlerini görmek mümkün. Bugün ülkemizde yaşayan Süryani vatandaşların büyük bir çoğunluğu Mardin’de yaşıyor. Onun için Mardin’e gidiyor olmak bizi heyecanlandırdı. Hatta gitmeden önce Süryanilik üzerinde epey bir araştırma da yaptım.

Nihayet Viranşehir, Kızıltepe üzerinden akşam Mardin’e varıyoruz. Furkan’ın önceden rezervasyon yaptırdığı Artuklu Kervansaray otelimize yerleşiyoruz.

Mardin
Artuklu Kervansaray  Oteli

1275 yılında Artuklu Döneminde kervansaray olarak yapılmış olan Artuklu Kervansarayı, Cumhuriyet’ten önce okul olarak kullanılmış sonraki yıllarda Mungan ailesi ve daha sonra da çeşitli aileler tarafından sahiplenilmiştir. Bir dönem Hisar Binası (Tekel) olarak hizmet vermiş ve en son ekmek fırını olarak kullanılmıştır. 2003 yılında otel haline getirilen bina 2005 yılından itibaren otel olarak hizmet vermeye başlamış. 

Kervansarayı gezmeyi daha sonraya bırakarak fazla vakit kaybetmeden akşam şehir turumuza çıkıyoruz. Mardin’in ana caddesinde biraz yürüyoruz.Mardin Ulu camiinde akşam namazımızı kılıp sonra Mezopotamya Ovasına bakan bir terasta yemeğimizi yiyip , çayımızı içiyoruz.Bir müddet manzarayı seyrettikten sonra yatsı namazını da otelde kılmak niyetiyle otelin yolunu tutuyoruz.

Mardin Ulu Camii
Mardin Ulu Camii
Mardin Ulu Camii
09.07.2019 Salı. Sabah otelden çıkıp en yakın noktadan Mardin turumuza başlıyoruz. Otelin üst tarafına biraz tırmanıyorunz. Önce Hatûniye Medresesini geziyoruz. Hatuniye Medresesi’nin diğer ismi Sitti Radviyye Medresesi’ymiş. Mimarisi açısından eyvanlı medreselerin öncü örneklerinden biri olarak kabul edilen medrese, 1176/7-1184/5 yılları arasında yapılmış. Mihrabın yanındaki bir camekân içinde Hz. Muhammed’in ayak izi varmış ama biz göremedik. Medresenin kapısında şu bilgi veriliyor: Sitti Radviye Hatuniye Medresesi Kutbeddin İl Gazi'nin annesi adına Sitti Radviye cami ile aynı tarihte inşa ettirilmiştir. 12 yüzyıl Artuklu mimari özelliklerini taşır. iki katlı, iki eyvanlı, revaklı avlulu bir yapıdır. Cami içinde Hz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ait olduğu kabul gören ayak izi mevcuttur. Lahitler, bu yöredeki Artuklu eserlerinin en önemlilerinden biri olan bu medreseyi ayrıcalıklı bir konuma sokar.



Medreseden çıkıp biraz yukarıya yürüdüğümüzde sol tarafta Savurkapı Hamamı’nı görüyoruz. Hatuniye Medresesi’nin güneyinde bulunan hamamın medresenin inşa edildiği 1176/77 yılları civarında yapılmış olduğu tahmin ediliyor.


Biraz yukarıya çıkıp sola doğru yürüdüğümüzde “Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi”ne varıyoruz.

Sabancı Kent Müzesi

Müze,Mardin Savurkapı Mahallesi’ndeki eski Cumhuriyet Meydanında bulunmaktadır. Mardin Sabancı Kent Müzesi binasının kitabesi günümüze ulaşmadığı için tam olarak ne zaman inşa edildiği bilinmemektedir. Bazı kaynaklarda yapının mimarı Mimarbaşı Lole olarak zikredilirken, bazı kaynaklarda da Mimarbaşı Cebrail Hekimyan ismi geçmektedir. 19 yy’ın sonlarına doğru Sultan II.Abdülhamit zamanında Hamidiye Alayları Süvari Kışlası olarak inşa edilen yapı, kışla binası olarak kullanıldıktan sonra, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden 2003 yılına kadar da Askerlik Şubesi ve Vergi Dairesi Binası olarak kullanılmıştır. 2007 yılında Sabancı Vakfı tarafından restore edilmeye başlanmış, 2009 yılında Sakıp Sabancı Mardin Kenti Müzesi ve Dilek Sabancı Sanat Galerisi olarak hizmete açılmıştır. 

İki katlı bir yapı olan Müze binasının zemin katı kışlanın ahır kısmını oluştururken, üst katta ise idare ve yatakhane amaçlı yapılmış bölüm bulunmaktadır. Yapıda tek süsleme unsuruna kuzey cephenin ortasına yerleştirilen giriş kapısında yer verilmiştir. Basık kemer açıklıklı giriş kapısı, derin olmayan dikdörtgen formda bir niş içersindedir. Kapıyı kuşatan kalın bordür içerisinde ve kapının üst kısmında oyma kabartma tekniği ile yapılmış süslemeler mevcuttur. Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi olarak hizmet veren binanın üst katında, Mardin Şehrinin kimliğini/belleğini oluşturan zanaatlar, yaşam alanları, sosyal yaşam ve kent tarihine ait buluntu ve eşyalar sergilenmektedir. Zanaatlar ve Mardin’in kimliğini oluşturan unsurların görsel ve işitsel materyallerle zenginleştirildiği sergi alanında Mardin hakkında bugüne kadar çıkmış olan bütün kitaplardan örnekler de bulmak mümkündür. Dilek Sabancı Sanat Galerisi olarak hizmet veren alt katta ise; fotoğraf, resim, ebru ve güncel sanata ait eserlerin sergileri, ziyaretçilerin beğenisine sunulmaktadır. Kaynak: Mardin Valiliği, "Kent Haritası ve Şehir Planı", 2013

Sabancı Kent Müzesi 

Sabancı Kent Müzesi 

Sabancı Kent Müzesi 

Sabancı Kent Müzesi 

Sabancı Kent Müzesi 

Sabancı Kent Müzesi

Müzeyi gezip Olgunlaşma Enstitüsüne gitmek üzere Mardinin dar ve taş merdivenli yollarında batı istikametine doğru yola devam ediyoruz. Bir evin yanından geçerken iki katlı bir evin balkonundan bir kadın sesleniyor. 

-“Size bir şey sorabilirmiyim?” 

-“Tabii” diye cevap veriyoruz. 

-“Üfürme nedir? Biliyormusunuz?” Eşim cevap veriyor. “Benim bir arkadaşımın çocuğunda vardı. Kalpteki bir delikmiş. Genelde çocuklarda olurmuş ve büyüdüklerinde iyileşirmiş.” Kadın teşekkür ediyor ve çayını içmemiz için bizi evine davet ediyor. Biz teşekkür edip oradan ayrılıyoruz. Aramızda şöyle bir konuşma geçiyor. 

“Ne kadar misafirperverler. Hiç tanımadığı birilerini evine davet ediyor.” 

Az ileride evin önünde bozulmuş bir buzdolabını ev sahibi kadının da yardımıyla sırtına yüklemeye çalışan yaşlı bir adamı görüyoruz. Muhtemelen sokaklara araba girmediği için bozulan buzdolabını tamirciye götürecek. 

Biraz daha ilerlediğimizde bir belediye temizlik görevlisinin katırla geniş taş merdivenlerden yukarıya doğru çıktığını görüyoruz. Katırın insan gibi teker teker merdivenleri çıkışını hayretle izliyoruz. Mardin’le ilgili olarak, daha önce de temizlik işlerinde kullanılmak üzere kadrolu katırların olduğunu duymuştum. Kaleye doğru yollar oldukça dik ve dar genelde de merdiven şeklinde. Çoğu yerden herhangi bir araç geçmesi mümkün değil. Oralarda herhalde en iyi araç katırlar. Onlar da oldukça maharetli. Oralarda yürürken buralara altyapı hizmeti götürmenin de oldukça zor olduğunu düşündük.




Mardin evleri kesme taştan az katlı (iki kat) olarak yapılmış. Evlerin üstünde kale de her an tepelerine düşecekmiş gibi duruyor.




Navigasyon yardımıyla Tarihi Olgunlaşma Enstitüsüne varıyoruz. Enstitüdeki sergileri ve atölyeleri gezip az ilerideki Gazipaşa İlkokuluna geliyoruz. 

Mardin merkez Gazipaşa İlköğretim Okulu olarak kullanılan binanın yapımına 1892 yılında Lole adında mimarbaşı tarafından başlanmış ve II. Meşrutiyet döneminde 1907 tarihinde Süryani Kadim Cemaatinden Cebbur adında zengin bir kişi tarafından ev olarak hizmete açılmıştır. Bina uzun yıllar ev amaçlı kullanılmış. Cumhuriyetin ilk yıllarında eski Mardin Milletvekili Abdurrezzak ŞATANA tarafından bina 12.500 TL karşılığında satın alınmış, bir süre sonra da Özel İdare Müdürlüğü’ne 17.500 TL karşılığında satılmış. 1934 yılından beri bina Mardin Merkez Gazipaşa İlköğretim Okulu olarak kullanılıyormuş. Maalesef binayı dışından görmekle yetindik. Müsaade edilmediği için içini gezemedik.

Olgunlaşma Enstitüsü ve Gazipaşa İlköğretim Okulu


Olgunlaşma Enstitüsü ve Gazipaşa İlköğretim Okulu


Olgunlaşma Enstitüsü ve Gazipaşa İlköğretim Okulu

Oradan Zinciriye (İsa Bey) Medresesi’ne gidiyoruz. 

Sultan İsa Medresesi Mardin’de hüküm süren son Artuklu Sultanı Melik Necmettin İsa bin Muzaffer Davud bin El Melik Salih tarafından 1385 yılında yaptırılmış. İlk defa Mardin’de görülen Timur ve ordusu ile savaşmış olan Melik Necmeddin İsa, bir süre bu medresede hapsedilmiş. 

Halk arasında Zinciriye Medresesi diye de anılan Sultan İsa Medresesi, Mardin kalesinin hemen altında iki katlı, görkemli bir yapı. Ortada bir avlu var.Avlunun kuzey duvarında kemerin altında bir de çeşmesi var. Batı tarafında türbe, doğu tarafında bir koridora açılan camisi var. İkinci katta ise medrese öğrencilerinin kaldıkları odalar. Biz önce türbeyi ziyaret ediyoruz. O esnada öğle ezanı okunmaya başlıyor. Mescitte cemaatla öğle namazımızı kılıyoruz. Cemaatte kız ve erkek öğrenciler de var. Namazdan sonra hoca efendi öğrencilere Kuran öğretmeye devam ediyor. Biz medresenin ikinci katına da çıkmak istiyoruz ancak çıkış kapısı kilitli olduğu için çıkamıyoruz.




Oradan biraz aşağıya doğru inip kültür sokağını geçip Kırklar Kilisesine, diğer adıyla Mor Behnam Kilisesi’ne geliyoruz. 

Mor Behnam, bir Süryani kilisesi. Mardin Süryanilerin yoğun olduğu bir ilimiz. Onun için Buraya gelmeden Süryanice ve Süryanilik hakkında da biraz araştırma yapmıştım.Süryaniler Ülkemizin sadık tebaasındandır. Onlarla iç içe yaşadığımız için inançlarını, örf ve adetlerini bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Tabii biraz da ilahiyatçı kimliğim bunu gerektiriyor. 

Urfa bölgesinde yaşayan süryani halkının ana dili Süryanice’dir. I. ve II. Yüz yılda misyonerlik faaliyetleri sonucunda ipek yolu üzerinde olan Urfa’nın Hıristiyan hakimiyetine girmesi üzerine o gün dinsizlik kelimesiyle eş anlamlı olan “Âramî” adıyla karışmasın diye Hıristiyanlığı benimseyen Âramilere “Süryanî”, dillerine de Süryanice denilmiştir.Aramiler putperest idi. 

Rivayete göre Hz. İsa’nın dili Galile Âramicesi idi.İbn-i Hazma göre İlk Arapça konuşan kişi Hz. İsmail, İlk İbranice konuşan Hz.İshak, ilk Süryanice konuşan kişi de Hz. İbrahimdir. 

Süryanice Âramicenin bir lehçesidir. Süryaniler erken dönemde Antakya ve Urfa kiliselerini kurmuşlar. Sonra bunlara bağlı okullar açmışlar, bu okullarda çocuklarına felsefe, din, edebiyat ,müzik gibi alanlarda eğitimler vermişlerdir.Bu okulların en ünlüsü Urfa Akademisidir. O dönemde Mezopotamya’daki okulların sayısı elliyi bulmuştur. (İslam Ansiklopedisi) 

Süryaniler doğu Hıristiyan kiliseleri arasında yer alır.Ya’kubiler adıyla da bilinir.İtikadını Pavlos’un şekillendirdiği Ekümenik Antakya patrikhanesine mensupturlar.Hıristiyanlığın en kadim cemaatlerindendirler.İsa Mesihin tek (ilahi) tabiatının olduğuna inanırlar.467 yılından beri Süryani kiliselerinde okunan amentüleri şöyledir:”Bir Allah’a inanıyoruz.Cihanı tutan yerle göğü,görüleni ve görülmeyeni, yaratan bir Ata Allah’a ve bütün alemlerden önce nurdan nur,Hak Tanrı’dan Hak Tanrı doğan ve ancak yaratılmayan,cevher yönünden atasına eşit, Onunla her şeyin varlığa geldiği ve biz insanları kurtarmak için gökten inip Ruhulkudüs ve bakire Meryemden bedenleşip insan olan Pantoslu Platosu günlerinde bizim için haça gerilen elemlenip ölen, gömülüp ve istediği gibi üçüncü günde kıyam eden, göğe yükselip Ata Allah’ın sağında oturan ve dirilerle ölülerin büyük buluşmasına büyük izzetle gelecek ve melekûtuna son olmayacak Tanrı’nın biricik oğlu İsa Mesih bir Tanrı’ya: bir de peygamberlerde kutsal,genel ve resûlî bir kilisede konuşan,atadan çıkan, ata ve oğulla tapınılan ululanan bir Tanrı aziz ruha (Ruhulkuds) ve suçların affedilmesi için bir vaftize inanmakla ölülerin kalkmasını ve gelecek alemdeki yaşayışı da bekleriz.” 

Süryanilerde bunun dışında inanılması ve yerine getirilmesi gereken yedi şart vardır. Bunlar:vaftiz,morun yağı, komünyon, günahları itirafı,hasta yağlanması (Süryaniler ölmek üzere olan kişiye şifa bulması veya rahat bir şekilde ölüm anını yaşaması için “hasta yağı” denilen bitkilerle karıştırılmış, episkopos tarafından kutsanmış zeytinyağı sürerler ),ruhani takdis ve nikahtır. 

Suryani kilisesinde ibadetlerin başında namaz ve oruç gelir. Sloto denilen namaz Hz.İsa ve havarilerden kalmadır.Önceleri namaz günde üç vakit kılınırdı. Namazda zeburdan bazı ayetler okunur, ilahiler söylenirdi. Namaz bitince vaaz verilir , ayin yapılır, insanlar kominyondan tadıp birbirleriyle selamlaşarak ayrılırlardı.Kadınlar namazda en arka safta yer alırdı.Kadınlar günlük hayatta ve kilisede tesettüre riayet ederlerdi.Günümüzde bütün Süryani manastırlarında yedi vakit namaz kılınmaktadır. 

Süryanilerde namaz Sabah Namazı, Kuşluk Namazı, Öğle Namazı, İkindi Namazı, Akşam Namazı, Yatsı Namazı ve Gece Yarısı Namazı olmak üzere yedi vakittir . Bu namazlardan dördü ( sabah, öğle, akşam, gece yarısı ) mecburi (farz); üçü (kuşluk, yatsı, ikindi) mecburi değildir(sünnet). Sabah, öğle, ikindi kilisede topluca kılınır. Diğer namazlar kişisel olup, evde veya işyerinde kılınabilir . Kıble doğu’dur, namazlar Pazar ve bayram günleri dışında secdelidir. Namaz esnasında erkeklerin başı açık kadınların ise örtülü olması gerekmektedir . Süryanilerde namaz duaları, vakitlere göre değişmekle beraber namazların kılınışı aynıdır (Mardin Ve Çevresinde Süryaniler Zeynep Gül Küçük Yüksek Lisans Tezi) 

Hıristiyanlığın ilk asrında Süryanilerde oruç (savmo) da vardı. Kırk günlük büyük oruç İsa Mesih’ten kalmadır. Daha sonra buna birçok ilaveler daha yapmışlar ve en sonunda da perhize çevirmişler. 

Oruç yeme ve içmeden tamamen uzak durmak şeklinde olabileceği gibi, et ve diğer hayvansal gıdalar gibi belirli yiyecekleri yememek şeklinde de olabilir. Süryanilerde çeşitli zorluk ve uzunlukta birçok oruç vardır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür: Büyük Oruç: Şubat, Mart, Nisan aylarında tutulan Büyük Oruç kırk gündür. Elem Haftasının yedi günü eklenir toplam kırk sekiz gün olur . Hafif yemek yemeye cumartesi Pazar bile dikkat edilir. Bu sıkı oruç öğleye kadar sürer. Herhangi bir şey yemek hatta sigara içmek yasaktır. 

Havariler Orucu: Haziran başında perhiz olarak üç gün tutulur . 1946 yılına kadar süresi on gün olan bu orucun, 1946 yılında toplanan III. Humus Konsili yalnızca üç gün olmasını kararlaştırmıştır. 

Ninova Orucu: İlkbaharda, Şubat ayında tutulan üç günlük oruçtur. Sadece bu oruç, büyük oruç gibi, hem öğleye kadar orucu hem de perhizi ihtiva etmektedir. 

Meryem Ana Orucu: Ağustos ayının onundan on beşine kadar devam eden beş günlük perhizdir . 1946 yılına kadar süresi on beş gün tutulan bu oruç, 1946 yılında toplanan III. Humus Konsili’nde beş güne indirilmiştir . 

Noel Orucu: İsa’nın doğuş bayramı orucu olan Noel Orucu, Aralık ayının on beşinden yirmi beşine kadar on gündür . 1946 yılına kadar yirmi beş gün idi. 1946 yılındaki III. Humus Konsili on gün olmasını kararlaştırmıştır . Bu oruçlardan Büyük Oruç ve Ninova Orucu hem perhiz hem de oruç olarak tutulur, diğerleri sadece perhizdir. (Mardin Ve Çevresinde Süryaniler Zeynep Gül Küçük Yüksek Lisans Tezi) 

Ondalık :Süryani Ortodoks Kilisesinde, zekât tabiri kullanılmaz. Bunun yerine ondalık ve sadaka kavramları kullanılır. Ondalık, kilisenin masraflarını karşılamak, Allah’ın ve cemaatin hizmetine kendini vakfetmiş ruhani ve diğer müstahdemlerin geçimini sağlamak üzere gönüllü olarak verilmesi gerekli olan yardım ve hediyedir. (Mardin Ve Çevresinde Süryaniler Zeynep Gül Küçük Yüksek Lisans Tezi) 

Kutsal Ziyaret :Süryani Ortodoks Kilisesinde, zekât tabiri kullanılmadığı gibi hac tabiri de kullanılmaz. Bunun yerine “Sourutho Kadişto” (Kutsal Ziyaret) tabiri kullanılır Hacı olana da “Makedşoyo” (Kutsanmış) tabiri kullanılır. Kilisede kutsal ziyaret töresi, ilk çağlardan beri, zorunlu olmayıp ihtiyaridir. Yediden yetmişe herkes, Kudüs’ü ziyaret edip Makedşoyo olabilir. Ancak pratikte, genelde orta yaşın üstünde olanlar gitmektedir. Daima Paskalya Bayramı’ndan bir hafta önce gidilir. Elem Haftası’nda ve Paskalya Bayramı’nda mutlaka orada bulunulması şarttır(Mardin Ve Çevresinde Süryaniler Zeynep Gül Küçük Yüksek Lisans Tezi) 

Süryanilerde ruhanilik Episkoposluk, Papazlık, Diyakosluk olmak üzere üçe ayrılır. Bu sınıflar da kendi içinde şu şekilde rütbelere ayrılır. Patriklik, Catliklik (Mafiryanlık), Metropolit, Papazlık, Diyakosluk, Okuyucu (Koruyo): 

Günümüzde Süryaniler yaklaşık olarak 210. 000 nüfusa sahiptirler 

Almanyada :70.000 

İsveçte: 55.000 

ABD’de :40.000 

Hollandada :15.000 

Arjantinde : 6.000 

Avustralyada: 4.000 

Brezilyada : 4.000 

Avusturyada : 3.000 

Türkiyede ise 18.000 civarında Süryani bulunmaktadır. Bunların yaklaşık 15.000’i İstanbulda,3.000’i de Mardin Midyat bölgesinde yaşamaktadır. 

İstanbul, Mardin, Midyat ve Adıyamanda dört Metropolitlik merkezi bulunmaktadır. 

Faal iki manastır bulunmaktadır Bunlardan biri Mardindeki Deyrüzzafaran Manastırı, diğeri de Midyattaki Morgabriel Manastırıdır. Bu manastırlarda dini eğitim ve öğretim yapılmaktadır. Patriklik merkezi ise Şam’dadır. Biz de inşallah bu gezimizde bu iki Manastırı da gezmeyi planlıyoruz. 



Süryaniler ,Halit b. Velid kumandasındaki İslam ordusunun Yermükte Bizanslıları yenerek bölgeye hakim olmalarına çok sevinmişlerdi. Yermuk savaşı Hz. Ebubekrin Halifeliği döneminde M.636 yılında yapıldı.12 Receb 15 (20 Ağustos 636) tarihinde cereyan eden savaşta Bizans ordusu ağır bir yenilgiye uğradı; başkumandan Theodoros ve çok sayıda asker öldürüldü, sağ kalanlar Filistin, Antakya, Halep, el-Cezîre ve İrmîniye taraflarına kaçtı. Çünkü yıllarca Roma Katolik ve Bizans Ortadoks kiliselerinin baskı ve takiplerine maruz kalmışlardı. Müslümanlar onların her türlü emniyetini sağlamış ve özgürlüklerini vermişlerdi.Müslümanların yönetiminden o kadar hoşnut olmuşlar ki,975 yılında suriyenin kısa bir müddet Bizanslıların hakimiyetine geçmesiyle birlikte patriklik merkezini Müslümanların hakimiyetindeki Malatya’ya taşımışlardır. Bu güven ortamı Selçuklu ve Osmanlılar döneminde de devam etmiştir.( İslam Ansiklopedisinden özetle) 


Mor Behnam ile kız kardeşi Saro adına yapılan ve şu anda Kırklar Kilisesi olarak tanınan kilise 6. yüzyılın ortalarında yapılmış. 1293’te Mardin Süryani Kadim Patriklik Merkezi olduktan sonra halkın ruhani ve idari işleri bu kiliseden idare edilmeye başlamış. Kilise şu anda da aktif durumda. Kilisenin görevlisi Edip Bardavid bize kilise, kilisedeki ibadetler ve Süryanilik hakkında bilgi veriyor. Kendisine Süryanilikte de namaz,oruç, zekat, hac gibi ibadetlerin olduğunu, bu konuda İslamiyetten etkilenmiş olma ihtimallerinin olup olmadığını soruyorum. O da Hıristiyanlıktan önceki Aramilerin dinlerinden etkilenmiş olabileceğini ama İslamdan etkilenmediklerini söylüyor. Ayrıca devletin kiliselerinin yapımında kendilerine yardım etmediğini de söylüyor. Edip Beye teşekkür edip oradan ayrılıyoruz. Geldiğimiz yoldaki Kültür sokağı’na geliyoruz.

Mor Behnam ve  kız kardeşi Saro Kırklar Kilisesi

Mor Behnam ve  kız kardeşi Saro Kırklar Kilisesi

Mor Behnam ve  kız kardeşi Saro Kırklar Kilisesi
Kültür sokağı’nın iki yanında da tarihi Mardin evleri restore edilmiş kafeterya gibi hizmet veriyor. Alt tarafta Telkari işi yapan atölyeden telkari işi yüzük alıp Mardin Müzesine geçiyoruz.

Kültür sokağı

Kültür sokağı
Müze binası, 1895 yılında Antakya Patriği İgnatios Behnam Banni tarafından Süryani Katolik Patrikhanesi olarak yaptırılmış. Uzun bir süre dini amaçlı hizmet veren yapı, daha sonraları askeri garnizon, çeşitli siyasi partilerin merkezi, kooperatif binası, sağlık ocağı ve polis karakolu olarak kullanılmış. Bina’yı Süryani Katolik Vakfından satın alan Kültür Bakanlığı restorasyon yapmış, 2000 yılında Mardin Müzesi’ni Zinciriye Medresesi’nden alarak bu binaya taşımış. 1947 yılından beri hizmet veren Mardin Müzesinde, Paleolitik Çağdan MS 19.yy’a kadar olan dönemleri kapsayan buluntular sergilenmektedir. Müzeyi de gezip oradan kapalı çarşılara ve Ulu Camiye iniyoruz.

Mardin Müzesi

Mardin Müzesi
Artuklu Dönemi mimari örneklerinden, kubbesi ve minaresiyle Mardin’in sembolü olan Mardin Ulu Cami 12. yüzyıl Artuklu Dönemi mimarisinin temel özelliklerini yansıtır. Yapının malzemesi düzgün kesme taştır. Ulu Cami’nin kubbesi dıştan yivleme tekniğiyle yapılmıştır. Caminin dikdörtgen avlusu kuzeyinde kalıyor.Caminin minaresi doğuda. Aslında batıda da bir minaresi daha olduğu ve bunun da Timur’un işgali sırasında yıkıldığı söylenmektedir. Bugünkü tek minare muhteşem görünüyor. Cami gerçekten ulu bir cami ve Artuklu dönemi camilerinin bütün özelliklerini yansıtıyor.Camide ilk gün akşam namazını da kılmıştık. Ertesi gün gündüz gözüyle bir kere daha gezip görüyoruz.

Mardin Ulu Cami

Mardin Ulu Cami

Mardin Ulu Cami
Kapalı çarşıları Bakırcılar çarşısını dolaştıktan sonra otelimize gidip arabamızı alıp 

Deyrulzafaran Manastırı’na gidiyoruz. 

10.07.2019-Çarşamba Mardin Artuklu Kervansarayından ayrılıyoruz. Mardin’den ayrılmadan önce Kasımiye Medresesine gidiyoruz.



Kasımiye Medresesi’ne Mardin’in güneybatısındaki Mardin Şehir Stadyumunu geçtikten sonra İtfaiye garajından sağa saparak 250 metre gittikten sonra ulaşıyoruz. Medrese’nin bulunduğu alana giden


yol bariyerle kapatılmış. Bariyerden geçtikten sonra arabamızı durduruyorz. Medreseye doğru yürüdüğümüzde önce sağ tarafta , Kasımiye Medresesi'nin yaklaşık 100 m. batısında, Cihangir Bey Zaviyesi ve türbesi bulunuyor. Biz önce medreseye gidiyoruz. 

Medresenin yapımına Artuklu Dönemi’nde başlanmış ve Akkoyunlu Hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Padişah döneminde 1457-1502 yıllarında tamamlanmış. 

Günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta kalabilen iki katlı, kubbeli, tek ve açık avlulu medresenin inşasında düzgün kesme taş kullanılmıştır. Plan özellikleri, taş işçiliği ve süsleme motifleri bakımından ilgi çeken yapı, cami ve türbe ile birlikte külliye içerisinde yer almaktadır. Medresenin avlusunda bir çeşme ve büyükçe bir havuz bulunmaktadır. Güneyde ovaya açık bir cepheye sahip olan medrese, Mardin yapılarının en büyüklerindendir. Açık medrese tipinde, tek bir avlu etrafında düzenlenmiş, iki katlı ve tek eyvanlıdır. Kesme taş ve tuğlalardan yapılmıştır. 

Güney cephesinden, bir taç kapının bağladığı beşik tonozlu bir koridordan geçilerek girilir. Batısında diğer kısımlarla girişi aynı olan, bağımsız bir mescit mekânı vardır. Doğuda iki kat boyunca yükselen camisi mevcuttur. Portalden girilen revaklı büyük avlunun etrafında, iki kat üzerine revaklar arasına dizilmiş hücrelerden oluşmaktadır. Avlunun kuzeyinde, ikinci katı da kesen büyük eyvan ve onun önünde bir havuz mevcuttur. Burası tek başına bir medrese olarak değil bir külliye gibi düşünülmüş olmalıdır. Yanında bulunan zaviye-türbe bunun kanıtıdır. 

Kaynak: Mardin Valiliği, "Kent Haritası ve Şehir Planı", 2013

Medresenin girişindeki bilgilendirme yazısını okuyoruz. Yazıda:” Artuklular döneminde 13 Yüzyıl yapımına başlanan Medrese'nin inşası Timur'un yönetimindeki Moğol akınları nedeniyle yarım kalmış 15 yüzyılın sonlarında Akkoyunlu sultanı Kasım İbni Cihangir döneminde tamamlanmıştır 1450 7502 Mardin İl merkezinin güneybatısında Mezopotamya ovası'na hâkim bir cephede kurulmuştur Mardin'deki taş işçiliğinin en güzel örneklerinden olan yapının anıtsal Taç kapısında kenarları bitkisel ve geometrik motifler ahenkle işlendiği bir kompozisyon oluşturulmuştur. Medrese'nin revaklı bir avlu etrafında düzenlenmiş iki katlı planı ve toplam 23 odası bulunmaktadır Bunların 11i alt katta 12si üst kattadır yapının taş kapı girişinde yolun karşısında baş müderris odası holün güneybatısında yapının en büyük mescidi olan Şafii Mescidi yer almaktadır. Avlunun kuzeyinde çeşmeli eyvan ve avlunun tam ortasında Çeşme sularının aktarmalı havuzlara aktığı kare formu havuz yapısı yer almaktadır. Medresenin avlu kısmının güneybatısında dilimli kubbe ile örtülen oda içinde sembolü 2 sanduka ile temsil edilen türbedeki Kasım Bey ve kız kardeşinin mezarları bulunmaktadır. 

Revaklı avlunun güneydoğusunda dilimli kubbe ile örtülü Hanefi Mescidi yer almaktadır. Dersliklerin kapı yüksekliği 1 metreden biraz fazladır. Bu yüksekliğin tercih edilme sebebinin öğrenci hocasının huzuruna girerken başını eğip, hürmette kusur etmesin diye olduğu söylenmektedir. Medrese eğitim verdiği dönemde bölgenin en büyük eğitim merkezlerinden biri konumunda olup burada hem dini hem de tıp, astronomi, matematik, kimya gibi ilmi konularda eğitim verilmiştir. Bu Medrese'nin 16. yüzyılda Mardin'de vakıfları en zengin, geliri en fazla olan kuruluş olduğu bilinmektedir. Medrese'nin avlusundaki Çeşme havuz düzenlemesi İslami tasavvuf felsefesinde suyun akışı ile doğumdan ölüme kadar geçen insan hayatı ve sonrası Simgelenmiştir. çeşmeden çıkan su doğumu, döküldüğü yer bebekliği, sonraki bölümler sırası ile çocukluk ve gençliği, İnce uzun oluk yaşlılığı, suların toplandığı havuz işe mahşeri temsil eder.




Rivayetlere göre Akkoyunlu sultanı Cihangir'in oğlu Kasımpaşa bu medresede katledilmiştir. Kasımpaşa öldüğünde kız kardeşinin onun kanlı gömleğini ağıtlar eşliğinde eyvanın duvarına sürdüğüne ve hala o duvara su döküldüğünde duvardaki kan izlerinin ortaya çıktığına İnanılır. 

Medrese onarılmış bu gün de Kuran eğitimi veriliyor.Sabahleyin binaya vardığımızda çocukların her tarafı yıkadıklarını görüyoruz. Medresenin bölümlerini dolaştıktan sonra arabamıza doğru giderken Cihangir Bey zaviye ve türbesinin içini de geziyoruz. 

Zaviye,tekkelere göre daha küçük olan tarikat yapılarına deniyor. Tekkeler, insanlara sundukları hizmetlerin yanı sıra, dervişlerin devamlı olarak ikamet ettikleri ve tarikata intisab edenlerin, zikir ve merasimi toplu olarak yaptıkları yerlerdir. 

Zaviyeler, büyük yerleşim alanları dışında, küçük köy ve kasabalarla yollar üzerinde açılıyordu. Çevredeki dervişlerin toplanma yeri olmasının da ötesinde kimi görevleri vardı. Özellikle Türk dünyasının çeşitli yerlerinden gelen derviş ve tacirlerin yolculuklarını rahat biçimde yapmalarını sağlamak, bu görevlerin başında geliyordu. Zaviyelere gelen derviş ve yolcular, buralarda konaklıyor, dinlendikten sonra yoluna devam ediyordu.(Şamil İslam Ansiklopedisi) Cihangir Bey Zaviyesi de bu amaçla Akkoyunlu hükümdarı Cihangir Bey tarafından (1444-1469) yaptırılmış. Kitabesi bulunmadığından kesin tarihi bilinmemektedir. Zâviye dikdörtgen planlı olup ortada çapraz tonoz, iki yanda beşik tonozlarla örtülüdür; yapı, doğuda içinde bir ocak nişi bulunan yıldız tonozlu kare bir giriş bölümüne sahiptir.Zaviyenin içerisinde bir de sanduka bulunuyor. Harabe halinde günümüze ulaşan zaviye ve türbe , medrese gibi kesme taşlarla onarılmış ve tefriş edilmiş.

Cihangir Bey Zaviyesi ve Türbesi 
Cihangir Bey Zaviyesi ve Türbesi


Medreseyi gezdikten sonra Midyata gitmek üzere hareket ediyoruz.

0 yorum:

Yorum Gönder