MACARİSTAN
Budapeşte |
1 saat 40 dakikalık
beklemenin ardından saat 13.00 gibi Macar Tompa sınır kapısındaki işlemlerimiz
bitiyor. Burası küçük bir kapı ancak
işlemler çok yavaş yürüyor. Otobüsümüz gölgede, klimalar çalışıyor fakat zaman
uzadıkça yine de sabrımız azalıyor.
Çok şükür geç de olsa otobüsümüze binip yolumuza devam ediyoruz. Görüyoruz ki Tompa
sınır kapısında bekleyenler sadece biz değilmişiz. Macaristan tarafında Sırbistan’a geçmek için bekleyen
kilometrelerce devam eden gurbetçi araç kuyruğu var. Herhalde tatil için
vatanlarına dönüyorlar.
Sınır kapısını geçtikten sonra rehberimiz Macaristan ve
Budapeşte hakkında bilgi veriyor.
Macaristan (Hungary), Orta
Avrupa'da Karpatlarda kurulu bir ülke. Komşuları batıda Avusturya ve Slovenya,
kuzeyde Slovakya, doğuda Romanya ve Ukrayna, güneyde Sırbistan ve Hırvatistan. Başkenti Budapeşte’dir.
Nüfusu yaklaşık 10.5 milyon civarındadır. Para birimi Macar Forinti’dir.
1 euro yaklaşık 300 forint civarındadır. Dünyada 15 turistik ülkeden bir
tanesidir. Tarımsal arazi ve ormanları geniştir . Resmi dili Macarca’dır.
Macarca’nın yanında Almanca, az miktarda da İngilizce konuşulur. 15 yer ile
UNESCO dünya mirası listesinde yer almıştır. İklimi karasal iklimdir.En büyük
termal gölü Blaton Gölü'dür.
Macarların kökenleri ile ilgili olarak değişik görüşler
vardır. Bunlardan bir tanesi, Macarlar dokuzuncu yüzyıla kadar Avrasya'nın
ovalarında göçebe olarak yaşayan bir topluluktur. 896 yılında Avusturya
Slovakya topraklarına yerleşmiş, 995 yılından sonra da Karpatya’ya
yerleşmişlerdir. Arpat Macar krallarının ilk hanedanı olarak kabul edilir.
Macaristan krallığının da kurucusudur. Onun soyundan gelen İstvan tarafından
Estergon merkezli Macar Krallığı Hristiyan bir Krallık olarak kurulmuştur.
Bölgede bulunan birçok Slav krallığı da bunların himayesine girmiştir. 2. Kral
Layoş olarak kabul edilir. Macar toprakları onun zamanında Karadeniz'den Adriyatik’e
kadar genişlemiştir. Kahramanlar Meydanı'nda 7 tane anıt görülecektir. Bunlar Macar
krallarının anıtlarıdır. St. Mathias
katedralinde de yedi adet kule
bulunmaktadır. Bunlar da yedi Macar kralını temsilen yapılmıştır.
Osmanlı 1526 yılında Budin’i fethetmiştir. Budapeşte’nin o
zamanki ismi Budin’dir. Buda ve peşte
Tuna Nehrinin iki yakasında ayrı ayrı şehirlerdir.Tuna’nın üzerine
yapılan köprülerle Buda ve Peşte birleştirilerek Budapeşte ismini almıştır.
Macarlar “ Budin iki kara kahveye gitti” derlermiş. Bunun
sebebi, Osmanlı Budin’i kuşattığında şehri savunamayacaklarını anlayan
yöneticiler, teslim şartlarını görüşmek üzere Osmanlı çadırına giderler. Orada
kendilerine Türk kahvesi ikram edilir. Kalkacakları sırada bir kahve daha gelir.
Sivillere zarar gelmeyecek şekilde kale Osmanlılara teslim edilmiştir. bunun
için Macarlar Budin iki kara çorbaya gitti derlermiş.
Kanuni Sultan Süleyman Budin’i alınca Zapolya’ya teslim ederek
ayrılır. Budin 160 yıl Osmanlı himayesinde kalmıştır buna rağmen Burada bugün
Osmanlı'ya ait eser bırakılmamıştır. Kanuninin yaptırdığı Ulu Cami daha sonra kiliseye
çevrilir. İkinci Viyana kuşatmasından
sonra Budin de Osmanlı'nın elinden çıkar.
Burası 1. Dünya Savaşı'na kadar Avusturya-Macaristan
yönetimindedir. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Avusturya ayrı, Macaristan ayrı ülkeler
olur. Macaristan bir dönem de komünizm ile yönetilir. Birinci Dünya Savaşı'nda
kaybettiği toprakların bir kısmını 2. Dünya Savaşı'nda tekrar alır. Macaristan,
Avrupa Birliği ülkesidir.
Macaristan da bitki örtüsü bakımından Sırbistan’a benziyor.
Binalar da aynı. Genelde az katlı ve bahçe içinde. Burada da ağaçların arasında
evler zor görülüyor.
Budapeşte’ye giderken” Euro Bus Saray Restaurant” ta mola veriyoruz. Burasını
Trabzonlu birisi işletiyormuş.
Otobüsler, kamyonlar, tırlar ve taksiler… Oldukça kalabalık. Restoranda
yer bulup yemek yemek neredeyse imkansız. Burada Sırbistan’da yol üzerinde
gördüğümüz Türklere ait tesisler gibi
mescit de yok. Tesislerin arkasında çimlerin üzerinde namazımızı kılıyoruz
.Sonra otobüsümüze binip yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerden yiyiyoruz. Saat 15.00 gibi Budapeşte’ye
hareket ediyoruz. Yol üzerinde ceylan çıkabilir levhalarını görüyoruz. Eşim
elinde fotoğraf makinesiyle cam kenarında pusuda bekliyor. Uzaktan ceylanları
görüp fotoğraflarını çekiyor. Bir başka yerde tarla içinde ceylanları
görüyoruz.
Yol kenarında ormanda ceylanlar |
Yerleşim yerlerinden geçerken yol kenarlarına ses duvarları
yapıldığını görüyoruz.Ses duvarları çok farklı şekillerde yapılmış. Bazı
yerlerde betondan, bazı yerlerde çit gibi örülü, yerleşim yerlerinin içinde ise
camdan yapılmış.
Yol kenarında ses duvarı |
Budapeşte
Saat 16.30 gibi Budapeşte’ye giriyoruz. Budapeşte, Macaristan'ın başkenti. Tuna
nehrinin iki yakasındaki Budin ve Peşte'nin 17 Kasım 1873 yılında birleşmesiyle
oluşmuş bir şehir. Nüfus yaklaşık 1,760 milyon civarında.
Budapeşte ve Tuna Nehri |
Buralar bir zamanlar Osmanlı’nın hakimiyeti
altındaydı. Mohaç meydan savaşında Macarları bozguna uğratan Kanuni Sultan
Süleyman sekiz günlük bir yolculuğun ardından ordularıyla Budapeşte’nin Buda
Kısmına gelir. Bunun üzerine şehirden
bir heyet gelerek şehrin anahtarlarını Kanuni’ye teslim eder. Kendiliklerinden
teslim oldukları için şehrin ahalisine dokunulmaz, malları yağmalanmaz.Kanuni
Kurban bayramını Budin’de geçirir. Sonra Tuna Nehri üzerine Budin’den Peşte
kısmına bir köprü yaptırarak ordusunu karşıya geçirir. Kanuni Şehrin yönetimini
Erdel Voyvodası Zapolya’ya bırakarak, 24 Eylül 1526’da İstanbul’a hareket eder.
160 yıl Osmanlı himayesinde kalan Budin, ikinci Viyana
kuşatmasından sonra da Osmanlı'nın
elinden çıkar.
Budapeşte’ye varınca Rehberimiz
şehirle ilgili bilgi veriyor. Metro,tren ve diğer araçların ulaşımda yaygın
olarak kullanıldığı bir şehir olduğunu, şehirde 18. ve 19. Yüzyıl mimarisinin
hakim olduğunu, sokaklarının birbirine çok benzediğini, onun için bazen insanların sokakları karıştırdığını
söylüyor.Geçerken (bir zamanlar bizim İstanbul’da da olan) Troleybüs hattını
görüyoruz. Şehrin içinden geçip, Kahramanlar Meydanı’na varıyoruz. Rehberimiz
kahramanlar meydanı ile ilgili bilgi veriyor.
Kahramanlar Meydanı |
Kahramanlar meydanı 1889 yılında yapılmış.Orada Macar
kahramanlarının heykelleri olduğu için bu ismi vermişler. O zaman henüz Avusturya-Macaristan
birbirinden ayrılmadığı için sağ taraftaki 7 heykel Macaristan, sol taraftaki 7 heykel
ise Avusturya askerlerine aitmiş. Daha doğrusu onların Kral ve komutanlarına ait
heykellermiş. Üstteki heykellerden bir tanesi Osmanlı'ya karşı savaşan Layoşun
heykeliymiş.
Cebrail’in elinde İstvan’ın tacı |
Meydanın ortasında büyük bir heykel görüyoruz. Üstteki Baş
melek Cebrailmiş. Cebrailin elindeki ise İstvan (İşvan)’ın tacıymış.En tepede
de haç duruyor. Altta at üstündeki heykel 9. Ve 10. Yüzyıllarda göçebe haldeki
Macarları toplayıp Macar kırallığını kuran Arpat, Arkasındakiler de onun
askerleriymiş. Heykelin önünde bir mezarlık var. O da bilinmeyen askerlerin
mezarlığıymış.
Arpat ve askerleri |
Ayrıca Ulusal müze ve sanat müzesi de meydanda gördüğümüz
binalar arasında.
Ulusal Müzesi |
Sanat Müzesi |
Az ileride kilisenin yanında bir şatoyu göstererek orasının
da bizim kazıklı voyvoda diye bildiğimiz
Vlad için yapılan şato olduğunu söylüyor. Vlad, Osmanlılardan kaçarak
Macaristana sığınmış. Ancak Macaristan Osmanlının baskısı karşısında bir müddet
sonra onu ülkeden çıkarmak zorunda kalmış. Onun orada kaldığını göstermek için
de bu şatoyu yapmış. Oldukça görkemli bir şato.
Vlad /Kazıklı Voyvodo'nun şatosu |
Serbest zamanda fotoğraflarımızı çekip otobüsümüze
biniyoruz.Panoramik bir şehir turunun ardından Tuna nehri’nin üzerinden
Zincirli köprüden geçip St. Mathis Katedrali’ne çıkıyoruz.Burası eski budin
kalesinin bulunduğu yermiş. Orada kale kalıntılarını görüyoruz.
Budin Kalesinin surları |
Katadralin bulunduğu
yer ise Kanuni sultan Süleyman döneminde Ulu cami imiş, ancak Osmanlı buradan
çıktıktan sonra katedrale çevrilmiş. Muazzam bir yapı.
St.Mathias Katedrali |
Katedralin değişik noktalarından Budapeşte’nin fotoğraflarını
alıyoruz. Parlamento binası karşıdan çok muhteşem görünüyor.
Parlamento Binası |
Dönüşte Yine zincirli köprüden geçiyoruz. Rehberimiz
köprünün sağ tarafındaki bir eksiğe dikkatimizi çekiyor. Bu köprüyü İngiliz bir
mimar yapmış. Köprünün bütün demirleri İngiltere’den gelmiş. Bittikten sonra
“bunda bir eksik bulursanız kendimi Tuna nehrine atarım” demiş. Bir çocuk aslan figürlerinin dilinin eksik
olduğunu söylemiş. Mimar da bu kadar köprü yaptım bu eksiği hiç kimse fark
etmedi demiş. Tuna Nehrine atlayıp çıkmış.
Zincirli Köprü |
Sonra Gellert tepesi
ile ilgili bilgi veriyor. Gellert
Sagredo adında
bir rahip varmış. Dinsiz Macarlar onu varile koyup 140 m. Yüksekliğindeki bu
tepeden aşağıya atmışlar. Onun için bu tepeye Gellert Tepesi denilmiş. Gellert
tepesini uzaktan görüyoruz ama zamanımız olmadığı için gidemiyoruz.
Gellert Tepesi |
Bu gece ekstra Çigan gecesi var . Rehberimiz Çıgan gecesine
gideceklere gece ile ilgili bilgi veriyor. Gecenin şarap mahzeninde
gerçekleşeceğini. yerel kıyafetlerle Macaristan'ın dans şovları yapılacağını,
gecede müzik ve yemekli eğlence olduğunu, yemekte Gulaş çorbası, ördek ve
tavuk, patates püresi, kuskus, tatlı olarak krep olduğunu, Sınırsız şarap ,
soft içecekler ve sonunda da kahve ikramı olduğunu söylüyor.
Çigan gecesi de ekstra. Katılacak olanlar ekstra 45 euro
ödemesi gerekiyor.Biz ona katılmıyoruz. Çigan gecesine katılacaklar oraya
gidiyor. Merkezde kalmak isteyenler merkezde kalıyor. Biz de otelde kalmayı
tercih ediyoruz.
Otelimiz Buda bölgesinde Tuna nehrinin üzerinde bir gemi.
Gemi karaya demir borularla monte edilmiş. İçi otel olarak düzenlenmiş. Odalar
oldukça geniş.Biz de geminin ikinci katındaki odamıza yerleşiyoruz. Nasipse iki
gece bu otel gemide kalacağız.
Gemi otelimiz |
Sonra çıkıp
otelimizin terasından Tuna’nın ve gemimizin yakınında Tuna üzerindeki küçük
şirin adacığın fotoğraflarını çekiyoruz.
Tuna üzerinde bir ada |
Sonra da dışarıya çıkıp asırlık ağaçların altında Tuna
boyunda bir akşam gezintisi yapıyoruz. Tuna’nın kıyısına inip bari elimizi
değdirelim deyip içine ellerimizi sokuyoruz. Ama suyu biraz bulanık görüyoruz.
Tuna kıyısında nehre giren , oturup Tuna’yı seyreden, kafeteryalarda, Restoranlarda bir şeyler yiyip-içen, bizim gibi yürüyen, bisiklete binen insanları
görüyoruz. Bir müddet dolaştıktan sonra dinlenmek için otelimize dönüyoruz.
Gemi otelimiz |
16/07/2018 – Pazartesi. Bugün gezimizin 4. Günü. Sabah
kahvaltımızı otelimizde yaptık. Bu gün yolumuz kısa olduğu için kahvaltımızı
biraz geç yaptık. Saat 09.00 gibi otobüsümüz hareket etti. Bugün gezeceğimiz
yerler ekstra. Onlar için kişi başına 60 euro ödüyoruz. Bugünkü öğle yemeğimiz
de ekstra içinde. Gideceğimiz yerler Szentendre, Visegrad, Estergon. Akşam da
inşallah Tuna nehrinde bir tekne gezintisi yapacağız. Tabii ki o da ekstralar
arasında. Onun için de ekstra kişi başı 30 euro ödüyoruz.
Yolculuğumuz Tuna nehri boyunca
kuzey istikametinde devam ediyor.
Szentendre
Saat 9.30 gibi Szentendre’ye varıyoruz.
Szentendre, Tuna nehrinin kenarında, başkent Budapeşte yakınlarındaki Pest ilçesinde,
yaklaşık 26.000 nüfuslu,yeşili bol turistik bir şehir. Zaten yeşillik
Tuna’nın ayrılmaz bir parçası.
Szentendre |
Önce Şakir’in yerine gidiyoruz.
Şakir aslen İzmirli. Orada hediyelik eşya dükkanı açmış.Çalışanları da Türk.
Hatta alış verişinizi de orada Türk lirası ile yapabiliyorsunuz.Gelen Türk
turistler mutlaka oraya uğrayıp bir Türk çayı içiyor ve hediyelik eşya alıyorlar. Kafilelerin buluşma noktası da
genelde orası oluyor. Biz de aynı şeyi yaptık.
Hediyelik eşya satan dükkanlar |
Sonra rehberimiz eşliğinde
Szentendre’nin hediyelik eşya satılan dükkanlarının bulunduğu tarihi caddede
yürüyoruz. Bir veba anıtı ve çeşmesinin bulunduğu meydanda duruyoruz.
Rehberimiz orası ile ilgili bilgi veriyor.
Veba anıtı ve çeşmesi |
Oradan bir çikolata satış yerine
gidiyoruz. Kapıda çikolata ikram ediyorlar. Biz içeriye girmiyoruz.
Szentendre’de çikolata satış yeri |
Sonra Şakirin yerinde buluşmak üzere bize
serbest zaman veriyor. Biz şehrin
sokaklarında biraz dolaştıktan sonra eşimle birlikte Tuna nehrinin
kenarına iniyoruz. Tuna boyunca bir yürüyüş yapıp tekrar buluşma noktamız
olan Şakir’in yerine dönüyoruz. Diğer
yerlerde olduğu gibi Szentendre’de de Türkiye’den gelmiş bizim gibi birçok
turist görüyoruz. Saat 12.10 gibi Sezentedre’den ayrılıyoruz.Hedefimiz
Estergon.
Szentendre’de Tuna nehri |
Yine yol boyunca
Tuna nehri bize eşlik ediyor. Sağ tarafımızda Tuna Nehri ve onun suladığı yem
yeşil ova , sol tarafımızda ise yine yeşilin her tonuna sahip ağaçlarla
bezenmiş sıradağlar…Dağların yamaçlarında yine bahçe içinde ağaçlar arasında
tek katlı iki akıntılı şirin evler… Evlerin çatılarının uçları neredeyse yere
değecek şekilde dik. Sanırım çatılarda kar çok birikmesin diye . Yolculuğumuz
Tuna’nın bereketli topraklarında devam ediyor. Bu eşsiz manzarayı seyrederken
bir zamanlar dedelerimizin at sırtında buralara geldiklerini, bu toprakların
bize yabancı olmadığını da düşünmeden edemiyoruz. Onların hepsini rahmet ve
minnetle anıyoruz.
Bugün gezeceğimiz ve öğle yemeğini
yiyeceğimiz Visegrad şehrinden geçiyoruz. Önce Estergon’a gideceğiz, sonra
dönüşte visegrad’a uğrayacağız.Visegrad ile Estergon arası 21 km. Yine sağ
tarafımızda Tuna akıyor. Rehberimiz “Tuna nehri akmam diyor. Etrafımı yıkmam
diyor. Ünü büyük Osman Paşa , Plevne’den
çıkmam diyor.” Marşını, arkasından da
“Estergon” marşını teybe koyuyor.
Heyecan dorukta, milli duygular tavan yapmış, otobüstekiler de bu marşlara
eşlik ediyor.Kendimizi sanki 1543 yılında Estergon’u fethe giden Kanuni Sultan
Süleyman’ın ordusunun bir neferiymiş gibi hissediyoruz.Öyle bir ecdadın
torunları olduğumuz için de gurur duyuyoruz.Bu duygular içerisinde saat 13.10
gibi Estergon’a giriş yapıyoruz.
Estergon
Esztergom veya Estergon, kuzey Macaristan'da, başkent Budapeşte'nin 50 km
kuzeybatısında yer alan yaklaşık 28.000 nüfuslu bir kent. Kanuni Sultan Süleyman 1543 yılında Estergonu
alır. Şehir Osmanlılar ile Macarlar arasında birkaç defa el değiştirmiştir.
Estergon ve Slovakya’nın Şturovo kenti |
Önce Estergon Bazilikasına
çıkıyoruz.Estergon Bazilikasının bulunduğu yere bazılarımız merdivenle çıkmayı
tercih ederken biz asansörle çıkıyoruz.Rehberimiz merdivenin 70 civarında
basamağı olduğunu söylüyor. Biraz da dik. Bazilikanın bahçesinde yerel
kıyafetler giymiş bir müzisyen bizi
gördüğünde bizim Türk olduğumuzu anlıyor ve Türkçe parçalar çalmaya başlıyor.
Tabii Bizimkiler ve diğer Türk kafileleri de bu şarkılara eşlik ediyorlar ve
halay çekiyorlar. Sonra rehberimiz ona emeğinin karşılığını veriyor.
Bazilika Yüksek bir tepede geniş bir arazinin
içinde çok yüksek bir yapı. Bazilikaya
giriş ücretli.Rehberimiz Bazilika ile ilgili bilgi veriyor. Buranın 1883
yılında yapıldığını, genişliğinin 118 m., yüksekliğinin ise 68 m.
Olduğunu, bir ana kubbe ile iki yan
kubbeden oluştuğunu,Yapımında Roma sütunlarına benzer sütunların
kullanıldığını, buranın bir bazilika olduğunu, bazilikaların ise devlet
işleriyle dini törenlerin birlikte yapıldığı yerler olduğunu, Devlet
adamlarının konuşma yaparlarken bir taraftan da dini törenleri yapmak için
bazilikalara gittiklerini, Macar kralı İşvan ve Franz Josep’in taç giydirme törenlerinin burada yapıldığını,
Layoş ve İstvan’nın kafataslarının da burada olduğunu söylüyor. Giriş
ücretlerini ödüyor ve bazilikaya giriyoruz. Bazilika oldukça büyük ve görkemli.
Rehberimiz Meryem Ana ile Hz.İsa’nın resimlerinin İtalyan Ressam Michelangelo
tarafından yapıldığını söylüyor.
Estergon Bazilikası |
Bazilika’nın içinden bir görüntü |
Bazilika’nın içinden bir görüntü |
Bazilika’nın içinden bir görüntü |
Sonra Bazilikanın üst katına çıkıp
şehri tepeden görüyoruz.Estergon, Tuna nehri, Nehrin karşı kıyısındaki
Slovakya’nın Şturovo kenti, bu iki şehri bir birine bağlayan Maria Valeria
Köprüsü üst kattan harika görünüyor.
Estergon, Tuna nehri, Nehrin karşı kıyısındaki Slovakya’nın Şturovo kenti |
Üst kata çıkmak için 100 merdiveni
çıkıp inmeyi göze almak gerekiyor.Üst kat aynı zamanda bir müze gibi.
Bazilikanın büyük bir maketi konulmuş,duvarlara din adamlarının resimleri
asılmış. Bazı heykeller ve bir de org gözüme takılanlar arasında.
Estergon Bazilikasındaki Bazilika ve müştemilatının maketi |
Bazilikada bir org |
Bazilikayı gezdikten sonra aşağıya iniyoruz. Bazilika’nın Tuna’ya bakan tarafında Estergon
kalesinin kalıntılarını görüyoruz.
Rehberimiz Estergon’la ilgili bilgi veriyor… Sonra serbest zamanda
Bazilikanın ve Estergon kalesinin bulunduğu yerlerde dolaşıp Tuna’yı
seyrediyoruz. Estergon kalesi diyoruz ama bugün artık kale denilecek bir yapı
kalmamış. Kalenin kalıntılarının Tuna’ya bakan tarafında aşağıda yıkık bir
minare görüyoruz. Minare kaidesine kadar yıkılmış. Sembolik olarak kaidesi
duruyor. Bayağı aşağıda olduğu için yanına inemiyoruz. Ancak yukarıdan
fotoğrafını çekiyoruz. Bu cami 1605
yılında yapılan 2007 yılında da restore edilen Öziçeli Hacı İbrahim Camii. Cami
bir Macar şirketi tarafından restore edilmiş.Ücretli olarak turistlerin
ziyaretine açıkmış.
Estergon’da Osmanlı dönemine ait kaidesine kadar yıkılmış minareli Öziçeli Hacı İbrahim Camii |
Diğer yerlerde olduğu gibi buralarda da
Osmanlıya ait pek iz bırakılmamış. Sonra otobüsümüze dönüp saat 14.30 gibi
Estergon’dan ayrılıyoruz. Hedef Visegrad.
Visegrad
Visegrád (Vişegrad), Macaristan'ın Pest ili'nde,
Başkent Budapeşte' nin 43 km. kuzeyinde, Tuna nehrinin kıyısında, yaklaşık
2.000 nufuslu bir kasaba.
Visegrad tarihi giriş kapısı |
Visegrad’a geldiğimizde doğru
Rönesans Restoran’a gidiyoruz. Restoran’ın girişinde bizi trampetlerle Türk
marşı çalarak karşılıyorlar.
Restoran |
Restoran iki bölümden oluşuyor. Biz
birinci bölümden geçip, bizim için ayrılan mahzen gibi bir yere giriyoruz.
Masalarımıza oturuyoruz. Masalarımızda kaşık ve çatallar ile kola ve meyve suyu
şişeleri hariç her şey topraktan. Toprak sürahilerin içerisine içecekler
konulmuş. Bir de her servis tabağının
yanına kral ve kraliçe taçları.
Arkasından Kral ve kraliçe kostümleri geliyor.
Onları giyip fotoğraf çekiliyoruz.
Masalardaki mumlar yakılıyor. Loş
bir ışıkta yöresel müzik eşliğinde yemeğe geçiyoruz. Yemeğe önce Ceylan
çorbasıyla başlıyoruz. Ceylan çorbası toprak tencerenin içerisinde geliyor,
herkes istediği kadar alıyor. Yetmezse tekrar getiriyorlar. Bu benim
hayatımda ilk içtiğim ceylan çorbası.
Çorbanın içine ceylan etleri büyük parçalar halinde kuşbaşı şeklinde
doğranmış.Tadını bilmediğimiz için önce az alıyoruz, daha sonra takviye
yapıyoruz. Ben ekşiliği sebebiyle biraz tavşan etine benzettim ama oldukça
lezzetli. Arkasından kızartılmış hindi ve dana eti kabı geliyor. Oradan da yine
kendin yiyeceğin kadar alıyorsun.
Ceylan çorbası |
Hindi ve dana kızartma |
Yemeğin ardından tatlı geliyor, sonra da Türk
usulü demlenmiş çay. Çay da toprak
bardaklarda geliyor. Yemekten sonra
Restorandan ayrılıp yolun karşısına
otobüsümüzün yanına geçiyoruz. Uzaktan Tepedeki Visagrad kalesinin ve
Kemerli Vsegrad giriş kapısının fotoğraflarını çekip 16.40 gibi Visegrad’dan
ayrılıyoruz. Hedefimiz Budapeşte’deki
otelimiz. Buradan da akşam Tuna Nehri’nde tekne gezintisine gideceğiz.
Visegrad Kalesi |
Otelimizde bir müddet dinlendikten
sonra 19.45 gibi otobüsümüze binip Budapeşte’nin peşte kısmına geçiyoruz.
Yaklaşık bir saat kadar Tuna yakınındaki
trafiğe kapalı caddelerinde dolaşıyoruz. Nehrin kenarında bizim İstanbul
İstiklal caddesindeki gibi nostaljik bir
tren seferler yapıyor. Saat 21.00 de tekne turu için otobüsümüze binip Tekneye
bineceğimiz yere gidiyoruz.
Tuna Nehri |
Tuna, Almanya’nın güneyinde yer alan
Kara Orman bölgesinde doğup Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan,
Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna’dan geçerek ,
2.860 kilometrelik yolu katettikten sonra yine Romanya’dan kara denize dökülür.
Bu yolculuğu esnasında birçok akarsu
kendisini besliyor.İrili ufaklı bu akarsuların 300 civarında olduğu söyleniyor.
Avrupa’nın Volga’dan sonra en uzun nehri.
Tuna Osmanlılar için çok önemliydi.
Osmanlı,Tuna üzerinde 80- 100 civarında hafif savaş gemisinden oluşan Tuna
Nehri İnce Donanmasını kurmuştu. Batıya yapacağı birçok seferlerde asker,silah
ve yiyecekler gemilerle Tuna’dan sevk edilirdi. İnşallah bu seyahatimizde Tuna
Nehrini ve Tuna’nın geçtiği dört başkenti
ve birçok şehri görme fırsatımız olacak. Bunlardan Sava ile Tuna’nın birleşerek
harika bir manzara oluşturduğu Belgrad’ı gördük, şimdi ikincisi Budapeşte’yi
görüyoruz. İnşallah Bratislava ve Viyana’yı da göreceğiz.
Saat 21.30’da Tuna nehrinin üzerindeki tekne
turumuz başlıyor. Tekneye girişimizde birer kart veriyorlar. Bu kartlarla
teknedeki büfeden birer bardak içecek alıyoruz. İçecekler tekne turu fiyatına
dahil. Tekneye oturup Tuna Nehri üzerinde, etrafın güzelliklerini temaşa ede
ede gidiyoruz. Artık hava hafiften
kararmış, şehrin ışıkları yanmış, tarihi binalar ışıklandırılmış Manzara
harika. Gündüz bir kısmını gördüğümüz yerleri şimdi ışıklandırılmış haliyle
gece görüyoruz. Turumuz Avrupa’nın en ihtişamlı parlamento binasının önünden
başlıyor. Tuna’nın bir kenarından gidip, öbür kenarından dönüyoruz. Rehberimiz
yanlarından geçtiğimiz mekanlarla ilgili
bilgiler veriyor. Manzara o kadar büyüleyici ki biz fotoğraf makinelerini
elimizden düşürmüyoruz. Parlamento binası gece bir başka görünüyor.Kuşlar
ışığın cazibesine kapılmış binanın üstünde pervaneler gibi dönüyor.
Budapeşte’de gece Tunadan parlemento binası ve üzerinde dönen kuşlar |
Onun az ilerisinde üst tarafta
kraliyet sarayı muhteşem görünüyor.
Budapeşte Kraliyet Sarayı |
Tuna’nın üzerinde birer gerdanlık gibi dizilmiş köprüler
ışıklandırılmış onların altından geçiyoruz.
Budapeşte’deTuna üzerinde bir köprü |
Zincirli Köprü |
Karşı taraftaki gündüz dolaştığımız St.
Mathias Kadedrali (Kanuninin yaptırdığı Ulu caminin yerine yapılmış)
ışıklandırılmış yine harika görünüyor.Tuna boyunca bütün tarihi yapılar
ışıklandırılmış. Nehre yakın yerlerdeki tarihi binaların üzerlerinde kuşlar
dans ederek dönüyor. İnsan bu manzaradan gözlerini alamıyor. Tarihi doku çok
iyi korunmuş.
Doyumsuz bir manzara eşliğinde
tekne turumuz bir saat kadar sürüyor. Tekne turunun bitiminde yine Tuna
üzerindeki gemi otelimize geliyoruz. Bu gece Budapeşte’deki son gecemiz. Sabah
06.45 de kahvaltımızı yapıp, 07.30 da Slovakya’ya gitmek için hareket edeceğiz.
Akşamdan bavullarımızı toplayıp istirahata çekiliyoruz.
17.07.2018-Çarşamba. Bu gün
gezimizin 5. Günü. Sabah 07.45 gibi otelimizden ayrılıyoruz. Artık alıştık
sınır kapısından geçeceğimiz günlerde yolculuğumuz erken başlıyor. Çünkü sınır
kapılarında ne kadar bekleyeceğimiz belli olmuyor. Gerçi Avrupa birli
ülkelerinin geçişlerinde pasaport kontrolü olmuyor. Rehberimiz “Go box denilen
bizdeki HGS gibi bir kart alıyor onunla geçiş yapılıyor.Çünkü Avrupa’da otobanlar
köprüler ve birçok tünellerden geçiş ücretli. Go box’lar sınırdaki
benzinliklerden de alınabiliyor. Ama
yolumuz uzun olunca biz yola gene erken çıkıyoruz. İlk hedefimiz Slovakya’nın
başkenti Bratislava, Sonra da Çekya’nın başkenti Prag. Geceyi Prag’da geçireceğiz.
Rehberimiz bu günkü tur programı hakkında bilgi veriyor.
Biz yol boyunca yine etrafı izlemeye devam ediyoruz. Yol
kenarındaki yerleşim yerlerinin kimi düz ovalara kurulmuş, kimisi de dağların
yamaçlarına. Yamaçlardaki evler tıpkı bizdeki Karadeniz evleri gibi ormanın
içinde dağınık . Tek katlı ve iki akıntılı. Sanırım bu bölgenin ortak bitkisi
mısır ve ayçiçeği. Ovalar hep bu iki ürünle dolu. Otlar büyük rulolar halinde
balle yapılmış henüz tarlalarda dağınık halde duruyor. Yine yolun geçtiği yerleşim
yerlerinin kenarlarına ses duvarları yapılmış. Yol boyunca gördüğümüz ağaçlar
yine çınar, az sayıda çam, bol miktarda akasya, kavak. Yerleşim yerlerinin civarında ceviz, iğde ve
cinsini bilemediğimiz bazı ağaç türleri…Tabii çok sayıda da rüzgar gülleri var.
Macaristan’da, başta Budapeşte
olmak üzere Szentendre, Estergon ve visegrad… Her biri harika yerler. Ama biz
biliyoruz ki gezilecek başka yerler de var. Mesela Budapeşte’de bulunan Gülbaba
Tekkesi ve Türbesi. Rivayete göre Amasya’nın Merzifon ilçesinde doğan ve bir
Bektaşi dervişi olan Gülbaba, Kanuni Sultan Süleyman’ın daveti üzerine Budin
seferine katılır. Budin fethedildikten sonra orada bir tekke kurarak
Macaristan’da İslamın yayılmasına öncülük eder. 1 Eylül 1541’de burada vefat
eder. Cenazesini Şeyhülislam Ebu’s-Suud Efendi kıldırır. Cenazesine Kanuni de
katılmıştır. Türbesi Budapeşte’nin Buda kısmında Gültepe (Rozsandop)
mevkiindedir. Yanı başında da Tekkesi vardır.
Yine Budapeşte’de, 1683 2. Viyana
kuşatmasından sonra Budapeşte‘yi savunurken şehit düşen son Osmanlı valisi
Abdurrahman Avni Paşa’nın mezarı da bulunmaktadır.
Yine Budapeşte’de, 1. Dünya
Savaşında Galiçya cephesinde şehit düşen Osmanlı askerleri, Sokullu Mehmet
Paşa’nın ve Kanuni’nin torunlarının da bulunduğu Türk şehitliği vardır.
Zigetvar’da ise Kanuni Sultan
Süleyman’ın Türbesi bulunmaktadır. Zigetvar’ın kuşatılması esnasında kalenin
alındığını göremeden vefat eden Kanuni’nin iç organlarının
gömüldüğü otağının yerine, daha sonra oğlu 2. Selim tarafından bir türbe
yaptırılmıştır. Avusturya ordusunun Macaristan’ı işgali sırasında bu türbe
yıkılmış ancak 1994 yılında açılan Türk-Macar dostluk parkına türbe tekrar
yapılmıştır.
Programımızda olmadığı için bu
gezimizde buralara uğrayamadık. İnşallah bir başka seferde buraları da görme
imkanımız olur.